SüKûT-Forum
SüKûT-Forum
Yükleniyor

ZİLZAL SURESİ

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek

ZİLZAL SURESİ Empty ZİLZAL SURESİ

#1 Paz 11 Nis. - 14:13

ZİLZAL SURESİ

Konu: Bunun konusu, ölümden sonra diriliş ve kişinin dünyada yaptığı
işlerin yazılı olduğu amel defterinin kendisine gösterilmesidir. İlk
önceki üç ayette kısa cümlelerle, ölümden sonra dirilişin nasıl olacağı
ve bu olayın insan için ne kadar şaşırtıcı bir şey olacağı
anlatılmıştır. Sonraki cümlelerde bildirilmiştir ki, insanın hiç
aldırmadan üzerinde her türlü ameli işlediği yeryüzü ve aklına bile
getirmediği şekilde, bu cansız şeyler bir zaman gelecek onun
yaptıklarına şehadet edeceklerdir. O gün Allah'ın emriyle konuşacaklar
ve her insanın ne zaman, nerede, ne amel işlediği açıklanacaktır. Ondan
sonra şöyle buyurulmuştur: O gün yeryüzünün her köşesinden insanlar grup
grup kabirlerinden çıkıp gelecekler ve onlara yaptıkları
gösterilecektir. Bu amellerin açıklanması o kadar mükemmel ve ayrıntılı
olacaktır ki, zerre kadar yaptığı iyilik ve kötülük bile önünde açıkça
duracaktır.



Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Yer, o şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı, (1)
2- Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, (2)
3- Ve insan: "buna ne oluyor?" dediği zaman; (3)
4- O gün (yer) , haberlerini anlatacaktır. (4)
5- Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir.
6- O gün insanlar, amelleri kendilerine gösterilsin (5) diye, bölük bölük fırlayıp-çıkarlar. (6)
7- Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onu görür;
8- Kim de zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse,o da onu
görür. (7)


AÇIKLAMA

1. Buradaki "zelzele"nin manası, arka
arkaya şiddetli sarsıntıdır. "Zülziletü'l ardu"nun manası, yeryüzünün
şiddetle sallanacağıdır. Çünkü yeryüzünün sallanmasının
zikredilmesinden, kendiliğinden şu anlam çıkmaktadır; yeryüzünün bir
kısmı değil, bütün olarak yeryüzü sallanacaktır. Bunun şiddetini
vurgulamak için "zilzaleha" kelimesi izafe edilmiştir. Lafzen manası
"onu sallamak"tır. Bunun anlamı; arz öyle sallanacaktır ki, bu gerçek
bir sallantıdır. Veya onu aşırı şiddetle sallayacaktır. Bazı müfessirler
bu sarsıntıdan muradın, Kıyametin birinci merhalesindeki zelzele
olduğunu söylemişlerdir. Yani bütün mahluk helak olacak ve dünyanın
mevcut düzeni yıkılarak alt üst olacaktır. Ama bazı müfessirlere göre
bundan murad, kıyametin ikinci merhalesinin başlangıcı olan zelzeledir.
Yani bütün insanları tekrar diriltecek ve onlar kalkacaklardır. Bu
ikinci tefsir daha doğrudur. Çünkü sonraki bütün muhteva buna delalet
etmektedir.


2. Aynı konu İnşikak suresinde şöyle
açıklanmıştır: "İçinde olanları atıp tamamen boşaldığı zaman" (İnşikak
4) . Bunun birkaç anlamı vardır: Birincisi, ölmüş olan insanlar nerede
ve hangi halde olurlarsa olsunlar hepsi yer altından dışarıya
atılacaklardır. Sonraki ayet, o an onların cisimlerinin tüm parçalarının
yeniden biraraya getirilerek dünyadaki ilk şekilleri gibi
diriltileceklerine delalet etmektedir. Çünkü eğer böyle olmayacaksa
onlar, "bu yeryüzü ne oluyor?" sözünü nasıl söyleyecekler?


İkinci anlamı şudur: Ölü insanları dışarıya atmakla yetinmeyecek,
ayrıca insanın dünyadayken işlediği ve kendisine şehadet edecek olan
fiiller ve sözlerin de hepsini dışarıya atacaktır. Daha sonraki ayet
şuna delalet etmektedir: Yeryüzünde yayılması ve bu halin keyfiyeti
açıklanmıştır. Bazı müfessirler üçüncü anlamı şöyle açıklamışlardır:
Altın, gümüş, mücevherler ve yer altında gömülü olan her türlü varlık da
dışarıya atılacaktır. İnsan görecektir ki, dünyada onlar için can
attığı, onların hatırı için katlettiği, başkalarının hakkını yediği,
hırsızlık yaptığı, yol kestiği, karada ve denizde korsanlık yaptığı,
harp yaparak toplumları mahvettiği şeyler bugün önündedir ve hiç bir
işine yaramamaktadır. Tersine, azabına sebep olacaktır.


3. "İnsan"dan kasıt, her insan olabilir.
Çünkü tekrar diriltildiğinde ilk sözü "ne oluyor?" olacak. Sonra
anlayacak ki, bu, Kıyamet günüdür. "İnsan"dan kasıt, Ahireti inkar eden
insan da olabilir. Çünkü onun imkansız zannettiği şey önüne getirilecek,
onu görerek hayret ve şaşkınlık içinde kalacaktır. Ehl-i iman, bu olay
karşısında ne hayret içinde kalacak ne de bu onun için perişanlık sebebi
olacaktır. Çünkü onlar akideleri gereği böyle bir günü
beklemekteydiler. Bir bakıma Yasin suresinin 52. ayeti de bunu teyid
etmektedir. Ahireti inkar edenler şöyle diyecekler: "Vah bize, bizi
yattığımız yerden kim kaldırdı?" (Yasin 52) Onlara cevap şöyle
olacaktır: "İşte Rahman'ın vaadettiği şey budur. Demek peygamberler
doğru söylemiş" (Yasin 52) . Ayet bu cevabı kafirlere ehl-i iman'ın
vereceğini açıklamıyor. Çünkü ayette bu açıklanmamıştır. Ama bu cevabı
Müslümanların verebileceği de ihtimal dahilindedir.


4. Ebu Hureyre, Rasulullah'ın bu ayeti
okuyarak şöyle sorduğunu rivayet etmiştir: "Bu ayetin, nasıl bir hali
anlattığını biliyor musunuz?" Sahabe-i Kiram: "Allah'ın Rasulü daha iyi
bilir" dediler. Bunun üzerine Rasulullah şöyle buyurdu: "Bu hal,
yeryüzünde amel işleyen erkek ve kadın her kulun yaptıkları hakkında,
filan gün filan işi yapmıştır şeklinde şahitlik edip söyleyeceği
haldir." (Müsned-i Ahmed, Tirmizî, Neseî, İbn Cerir, Abd b. Humeyd,
İbnü'l Münzir, Hakim, İbn Merduye, Beyhaki) Rubeyye el-Hareşî,
Rasulullah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Yeryüzünden sakının. Çünkü bu
sizin temelinizdir. Üzerinde işlediğiniz iyi ya da kötü amellerin
tümünden haberdardır ve ona şahitlik edecektir." (Mu'cem et-Taberanî)
Enes, Rasulullah'tan şöyle rivayet etmiştir: "Kıyamet günü yeryüzü
işlenen her ameli meydana çıkaracaktır. Ondan sonra Rasulullah bu
ayetleri okudu" (İbn Merduye, Beyhakî) Hz. Ali'nin hayatında onun,
beytü'l maldan bütün hak sahiplerine para taksim ederek onu boşalttıktan
sonra iki rekat namaz kıldığı yazılıdır. Hz. Ali daha sonra şöyle
derdi: "Şahit ol ki, ben seni hak ile doldurdum ve hak ile boşalttım."

Yeryüzü, Kıyamet günü üzerinde olup biten olayları açıklayacaktır.
Yeryüzünün nasıl konuşacağı, eski insanlar için hayret verici bir şey
olabilir.


Tabiat ilminin bu kadar ilerlediği, mesela radyo, sinema, hoparlör,
televizyon ve elektronik alanda çeşitli icatları gören bu devir insanı
için bunu anlamak hiç de zor değildir. İnsanın ağzından çıkan kelimeler
havada nakşolmaktadır. Radyo dalgaları ile, evdeki duvarlarda, tavanda,
yolda, meydanda ya da tarlada konuştuklarının her zerresi korunmaktadır.
Allah (c.c.) istediği zaman bu sesleri, insanın ağzından ilk çıktığı
şekilde aynen tekrarlatabilir. İnsan bu seslerin kendisine ait olduğunu
kulaklarıyla duyacak ve anlayacaktır. Onu tanıyanlar da bunu duyunca o
şahsın ses ve lehçesinden anlayacaktır. Ayrıca insan yeryüzünde nerede,
ne zaman ve nasıl hareket etmişse, onun her hareketinin aksi,
çevresindeki eşyalar üzerinde korunmaktadır, tıpkı fotoğraf gibi.
Karanlıkta bile bir hareket yapsa, bu durumda mevcut olan bazı dalgalar
aracılığıyla aydınlıkta olduğu gibi resminin aksini alır. Bu bütün
fotoğraflar kıyamet günü hareketli bir film gibi insanın önünden
geçecektir. Ona dünya hayatında ne gibi ve nerede bir iş yaptığı
gösterilecektir.


Allah'ın, her insanın yaptığını doğrudan bildiği bir gerçektir. Ama
ahirette mahkeme kurulduğu zaman Allah (c.c.) eğer bir kimseye ceza
verecekse, adaletinin bütün şartlarının gereğini yerine getirir. O'nun
mahkemesinde her suçlu insan için mahkeme açıldığında, suç işlediğine
dair eksiksiz ve mükemmel şehadetler gösterilerek, suç son noktasına
kadar ispatlanacak ki suçunu inkar etmeye kalkışmasın. Birinci şehadet,
Kiramen Katibîn meleklerinin her zaman, her yaptığı işi kaydettikleri
amel defteridir. (Kaf 17-18, İnfitar 10-11-12) Amel defterleri ellerine
verilecektir. Onlara şöyle denilecektir: "Hayatta yaptıklarını oku,
Hesabın için bu sana yeter." (İsra 14) "İnsan onu okuduğunda
kaydedilmemiş en ufak veya en büyük şey kalmadığına hayret edecek."
(Kehf 19) Ondan sonra insanın bu dünyada kullandığı cisminin organları
kendi lisanlarıyla Allah'ın mahkemesinde şehadet edeceklerdir. Allah'ın
mahkemesinde dünyada iken nasıl konuşturduğunu açığa çıkarmak için
diline lisan verilecektir. El ve ayakları, onları ne gibi işlerde
kullandığına şehadet ettirilecektir. (Nur 24) Gözleri ve kulakları,
onları neyi görmek ve neyi duymak için kullandığı yolunda ona karşı
şehadet edecektir. Cisimlerinin derisi bütün amellerine şahitlik
edecektir. İnsanlar hayret içinde kalarak, azalarına karşı, "sizler bana
karşı nasıl şahitlik yaparsınız?" diyeceklerdir. Azaları cevap vererek,
"Bu gün Allah'ın emridir, herşey konuşmaktadır ve biz de O'nun emriyle
konuşmaktayız" diyeceklerdir. (Fussilet 20-21-22) Ayrıca yeryüzünde ve
yaşadığı çevredeki sesleri kulaklarıyla duyacak ve yaptıklarının
tamamını film gibi, gözleriyle seyredecektir. Üstelik insanın zihninden
geçen düşünceleri, gizli maksatları, amellerinin arkasındaki niyetler
onun gözünün önüne serilecektir. Bu, ileride Adiyat suresinde de
görülecektir. Bu sebeble, o kadar kati, açık ve kesin ispattan sonra
insanın inkâr etmesine ve mazeret ileri sürmesine mahal kalmayacaktır.
(Mürselat 35-36)


5. Bunun iki anlamı olabilir. İnsanların
her birisinden yalnız olarak hesap sorulacaktır. Aile, sülale, parti,
kavim gibi bütün bağları kopartılacaktır. Aynı şey Kur'an-ı Kerim'in
diğer yerlerinde de buyurulmuştur. Mesela En'am suresine de Allah (c.c.)
şöyle buyurmuştur: "O gün görülecektir ki, ilk defa yarattığımızda
olduğu gibi şimdi de sen yapayalnız benim huzurumdasın" (En'am 94)
Meryem suresinde de şöyledir: "O bize yalnız olarak gelecek." (Meryem
80) , "Onların her biri Kıyamet günü Allah'ın huzurunda yalnız olarak
bulunacak" (Meryem 95) . İkinci anlamı da şu olabilir: Yer yer ölen
binlerce insan, yeryüzünün her köşesinden gruplar halinde gelecektir.
Nebe suresinde buyurulduğu gibi. "Sur'a üflendiği zaman fevc fevc
gelecekler" (Nebe 18) . Ayrıca bazı müfessirler çeşitli anlamlar
açıklamışlardır. Ancak hiç biri "eştâten" kelimesinin anlamına uygun
düşmemektedir. En doğrusu, yukarıda geçen ve Kur'an ile sünnetin Kıyamet
izahına uygun düşen açıklamadır.


6. Bunun iki anlamı olabilir. Birisi,
"onlara amelleri gösterilecektir" şeklindedir. Yani herbirisine dünyada
ne yaptığı gösterilecektir. İkincisi "onların amellerinin karşılığı
gösterilecek" şeklindedir. Bu mana da olabilir. Ancak Allah, "onların
amellerinin karşılığını göstereceğiz" değil, "onların amellerini
göstereceğiz" demiştir. Eğer Allah, onların amellerinin karşılığını
gösterecek olsaydı "onların amellerinin karşılığını göstereceğiz" derdi.
Bundan dolayı birinci mana daha kabule şayandır.


Özellikle Kur'an'ın birçok yerinde, kâfir ve mü'min, salih ve fasık,
itaatkâr ve asinin her birine kendi amel defterinin muhakkak verileceği
tasrih edilmiştir. (Mesela bkz. Hakka 19-25, İnşikak 7-10) Bu da
gösteriyor ki, bir kimseye amelini göstermekle onun amel defterini ona
havale etmek arasında bir fark yoktur. Ayrıca yeryüzünde bütün olan
bitenler açıklandığı zaman, baştan beri devam etmekte ve Kıyamete kadar
sürecek olan hak ve batıl mücadelesinin bütün sahneleri ayrıntısıyla
gözönüne serilecektir. Orada hak uğrunda çalışanların ne yaptığı ve
batıl taraftarlarının onun karşısında ne gibi harekette bulunduğu apaçık
görülecektir. Hakk'a çağıranların ve buna karşı dalaleti yayanların
bütün konuşmalarının kendi kulaklarına duyurulacağı uzak bir ihtimal
değildir. İki tarafın yazıları, literatürleri ve bütün yaptıkları aynen
gösterilecektir. Kâfirlerin ehl-i hakk üzerindeki zulmünü, ehl-i hak ile
ehl-i batıl arasındaki bütün harplerin manzarasını insanlar haşr
meydanında kendi gözleriyle göreceklerdir.


7. Bu ayetin salt anlamı şudur: İnsan zerre
kadar iyilik veya zerre kadar kötülük yapmışsa, onun amel defterinde
kayıtlı olarak bulunacağı ve insanın onu göreceği doğrudur. Ama bunu
görmeden ona ceza ve mükafat verilmesi şeklinde anlarsak o zaman şu
anlamı kabul etmek mümkün değildir: Ahirette, her küçük iyilik için bir
kimseye mükafat verilecek ve her küçük kötülük için de ona ceza
verilecektir. Orada hiç kimse yaptığı iyiliğe mükafat ve kötülüğe
cezadan kurtulamayacaktır. Çünkü bir anlama göre, her kötü amelin cezası
ve her iyi amelin mükafatı ayrı ayrı verilecektir. Diğerinden ise şu
anlam çıkmaktadır: En salih ve muttakî insanlar bile, işledikleri küçük
küçük kusurlar için cezalanmaktan kurtulamayacaklardır. Hiç bir zalim,
kafir ve kötü insan da küçük küçük iyiliklerine mükafat almadan
kalmayacaktır. Bu iki anlam da Kur'an ve Hadis'in açıklamasına ters
düşmektedir. Aklî bakımdan adalet ve insafa uymamaktadır. Aklî olarak
düşünürsek, efendisine samimiyetle hizmet eden sadık bir hizmetçisinin
küçük kusurlarını efendisinin affetmemesi, onun her bir hizmetine
karşılık mükafat verirken, herbir kusurunu da sayarak ona ceza vermesi
nasıl kabul edilebilir? Bu, akla da uygun değildir. Ayrıca, yaratıp
kendisine sayısız ihsanda bulunduğunuz, ama size karşı gaddar ve vefasız
olan, ihsanınıza karşı daima nankörlük yapan bir adamın gaddarlık ve
nankörlük tavrını gözardı ederek küçük hizmetlerine mükafat vermeniz de
akla uygun değildir. Kur'an ve Hadis'te mü'min, katıksız kafir, müfsid
ve zalim kafir vs. çeşitli tip insanlara verilecek ceza ve mükafatın
ayrıntılı kanunu beyan edilmiştir. Bu ceza ve mükafatın şekli dünya ve
ahireti kapsar.


Bu babta Kur'an-ı Kerim usûl olarak birkaç temel ilkeyi açık olarak
şöyle beyan etmiştir.

Birincisi, kafir, müşrik ve münafıkların amelleri (yani iyi sayılan
ameller) zayi edilmiştir. Ahirette onlara mükafattan hiçbir pay
verilmeyecektir. Eğer bir mükafatları varsa da bu dünyada verilmiştir.
Mesela bkz. A'raf 147, Tevbe 17, 67'den 69'a kadar, Hud 15-16, İbrahim
18, Kehf 104-105, Nur 39, Furkan 23, Ahzab 10, Zümer 65, Ahkaf 20.

İkincisi, kötülüğün cezası, yapılan kötülük kadar verilecektir. Ama
iyiliğin karşılığı, yaptığından daha fazla verilecektir. Hatta bazı
yerlerde her iyiliğin karşılığının on kat verileceği açıklanmıştır. Bazı
yerlerde de Allah'ın, ne kadar isterse o kadar vereceği buyurulmuştur.
Bkz. Bakara 261, En'am 160, Yunus 26-27, Nur 38, Kasas 84, Sebe 37,
Mü'min 40.

Üçüncüsü, Mü'min eğer büyük günahlardan sakınırsa küçük günahları
affedilecektir. Nisa 31, Şura 37, Necm 32.

Dördüncüsü, salih mü'minden hafif hesap sorulacaktır. Onun
kötülüklerine göz yumulacaktır. Yaptığı en iyi amellere göre mükafaat
verilecektir. Ankebut 7, Zümer 35, Ahkaf 16, İnşikak 8.


Bu konu hakkındaki hadislerde de ifade açıktır. İnşikak suresinin
tefsirinde Kıyamet gününün hafif ve zor hesabı hakkında açıklama yaparak
Rasulullah'tan Hadis nakletmiştik. (Bkz. İnşikak an: 6) Enes'ten şöyle
rivayet edilmiştir: "Bir defasında Ebubekir Sıddık, Rasulullah ile
birlikte yemek yiyordu. O esnada bu ayet nazil oldu. Hz. Ebubekir
yemekten el çekerek şöyle dedi: Ya Rasulallah! Ben, benden sadır olan
zerre kadar kötülüğün de karşılığını görecek miyim? Rasulullah şöyle
buyurdu: "Ey Ebubekir! Dünyada hoşunuza gitmeyen olaylarla karşı karşıya
geliyorsunuz. Onlar senden sadır olan küçük kötülüklere cezadır. Senin
zerre kadar iyiliğin ahirete saklanır." (İbn Cerir, İbn Ebi Hatim,
Taberanî el-Evsat'ta, Beyhakî Şu'ab'ta, İbnü'l Münzir, Hakim, İbn
Merduye, Abd b. Humeyd) Rasulullah, Ebu Eyyub el Ensarî'ye bu ayet
hakkında şöyle buyuruyordu. "Sizden kim iyi bir iş yaparsa onun mükafatı
ahirettedir. Kötü bir iş yaparsa o, bu dünyada musibetler ve
hastalıklar şeklinde cezasını çekecektir." (İbn Merduye) Katade, Enes
yoluyla Rasulullah'tan şu hadisi nakletmiştir: "Allah bir mü'mine
zulmetmez. Bu dünyada iyiliklerinin karşılığı olarak onu rızıklandırır.
Ahirette de mükafat verir. Kafire, iyiliklerinin karşılığını bu dünyada
verir. Kıyamet günü onun hesabından iyilik kalmayacaktır." (İbn Cerir,
Mesruk) Hz. Aişe'nin Rasulullah'a şöyle sorduğunu nakleder: "Abdullah
bin Cûd'an cahiliye zamanında sıla-i rahim eder, miskinlere yemek
yedirir ve misafirperverlik yapardı, esirleri kurtarırdı.


Bütün bunlar onun için ahirette faydalı olacak mı? Rasulullah
buyurdu: Hayır! O, ölüme kadar hiçbir zaman Rabb'im ceza günü hatalarımı
affet dememiştir" (İbn Cerir) . Cahiliye döneminde iyilik yapmış ancak
ölüme kadar küfr ve şirk üzeri kalmış bazıları için de Rasulullah aynı
cevabı vermiştir. Ancak Rasulullah'ın bazı sözlerinden şu
anlaşılmaktadır: İyilik, kafirleri cehennem azabından kurtaramaz, fakat
cehennemde ona, zalim, fasid ve kafirlere olduğu gibi şedid azab
verilmeyecektir. Mesela bir hadise göre, Hatim Tayy'a cömertliği
dolayısıyla hafif azab verilecektir.


Bu ayet insanı önemli bir gerçek hakkında uyarmaktadır. O gerçek
şudur: Her küçük iyiliğin bir ağırlığı ve değeri vardır. Aynı şey
kötülük için de geçerlidir. Onlar hesaplanacaklardır, onun için onlardan
gafil olmamalı, küçük iyiliği terketmemelidir. Bunlar toplandığında
daha büyük bir iyilik olurlar. Küçük kötülükleri de irtikap etmemelidir.
Çünkü küçük kötülükler de birikebilir. Aynı şey, pek çok hadiste şu
şekildedir: Buharî ve Müslim'de Adiyy b. Hatem'den şu rivayet menkuldür:
"Rasulullah buyurdu ki; cehennem ateşinden sakının. Hurmanın bir
parçasıyla bile olsa, güzel bir sözle bile olsa." Yine Adiyy b.
Hatem'den sahih bir rivayette Rasulullah şöyle demiştir: "Hiçbir iyiliği
hakir görmeyin, bir kimseye bir kap su bile verseniz, veya bir
kardeşinizi güler yüzle bile karşılasanız." Buharî'de Ebu Hureyre'den
şöyle mervidir. Rasulullah kadınlara hitaben şöyle buyurdu: "Ey Müslüman
hanımlar, bir kimse komşusuna gönderdiği en küçük bir şeyi bile hakir
görmesin, bir keçinin ayağı bile olsa." Ahmed, Neseî ve İbn Mace'de Hz.
Aişe'den şöyle bir rivayet vardır: Rasulullah şöyle buyurdu: "Ey Aişe,
küçük günah zannettiklerinizden de sakının. Çünkü Allah (c.c.) onlardan
da hesap soracak." Müsned-i Ahmed'de Hz. Abdullah b. Mesud'dan şöyle bir
rivayet vardır: Rasulullah buyurdu: "Dikkat edin! Küçük günahlardan da
sakının, çünkü birikirlerse bir insanı helak ederler." (Büyük günah ile
küçük günah arasındaki farkı anlamak için bkz. Nisa an: 53, Necm an: 32)
.
LosseviL KajmeR
LosseviL KajmeR
Vatandaş
Vatandaş

Mesaj Sayısı : 229
Yaş : 33
Kayıt tarihi : 18/01/10
Nerden : İst/Byglu/Kasımpaşa
Rep Gücü : 1556
Rep Puanı : 1
Uyarı : Seviye 2

http://www.kralmekan.ace.st

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön

- Similar topics

Konuyu Paylaş...
Konu Linkleri
URL:
BBCode:
HTML:
 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz