Mavi ÖLüM
1 sayfadaki 1 sayfası • Paylaş
Mavi ÖLüM
MAVİ BİR ÖLÜM
Yine sana sesleneceğim.
Senin kim olduğunu hiç bilmedensenin kim olduğunu en çok bilerek.İsyankar zambaklarınçılgın nilüferlerindört nala açan kiraz çiçeklerinin dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım.Sarı bir hüzünkızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana.
Sana oklardan değilyaydan bahsedeceğim;gülün dikenlerinden değilgülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım.Akan su gelmeyecek kelimelerime.Suyu şefkatle kucaklayan sessiz taşların canını yakan damlaları dillendireceğim.
Yine sana sesleneceğim.Senin kim olduğunu hiç bilmedenbilmek istemeden.Alaaddin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi ve ne dilersem dilememi isteseydi.Hiçbir şey elde etmeyi dilemezdim.Bir şeyden vazgeçmeyi isterdim.Sadecehayatta bir şeyden vazgeçmem lutfedilseydi bedeli herşeyim olsa bile sana seslenmekten vazgeçmeyi isterdim.Garip değil mi? Sana seslenmekten vazgeçemediğimibundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de.Oysa sana seslenmekbütün hesaplarımı gördüğüm bu dünyadakigeride kalmış tek hesap benim için.Bu dünyadaki tek yükbu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek.Kürek mahkumu için kürek neyse benim için de sana seslenmek o.Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yoluöbür yandan bileklerimden sızan kanların gönlümü işgale yeltendiği bir rotanın can suyu.Oysa ben sana küreklerden değil gemiden bahsetmek isterdim.Atalarım banakadınlara gökyüzünügemileri ve yelkenleri anltamayı öğretti.Senkürekleriyağlı urganlarıgeceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun.Sana ellerimle dokunarakseni gözlerimle okşayarak göstermek isterdim rüzgarla şişen beyaz yelkenleri.Ama senin vaktin yoktu.Ben bunu hiç anlayamadım.Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki bazı kadınların güvercinlerden daha çok siyah apoletleri sevebileceğini.
Sana sesleniyorum ve gözlerim bileklerimden parmak uclarıma kadar toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor.Kürekleri bırakmıyorum.Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için kalemi bir an elimden düşürmüyorum.
Ankara kalesinin önünde sana sesleniyorum.Benden kaçıp Cennete gitmek isteseydinseni Cennetin kapısına kadar götürürdüm.Bana gelmen için seni korkutan Cehennem olsaydı Cehennemle konuşurdumseni ona anlatabilirdim.Oysa sen ne cenneti isteyecek kadar aşk oldun ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık."Seviyorum Seni ama"dedin."Hoşçakal"diye ekledin."Şimdi gitmeye mecburum.Belki yine gelirimumarım gelirim."son sözün oldu.
Cennetin ve Cehennemin dillerinisavaş naralarını ve aşk şiirlerinigazellerini ve bolerolarını öğreten atalarımsenin sözlerinin anlamını öğretmediler.Hiçbir şey söylemeden gittin.Ayrılığın dilsiz olduğunu senden öğrendim.Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana ve kalemime ilk defa yaban gözlerle baktım.Yineyenidensadece sana sesleneceğim.Müebbed bir aşk dışında bildiğim tüm duyguları terk edeceğim.
Sana sesleneceğim yine.Seni sadece kuru bir sevgiyle değilderin bir hüzünlebinlerce yıllık bir gururla ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi duyumsuyor musun? Mütevazi bir sevgiyle değilküstah bir aşkla sevdim seni.Ben Osmanlı gibi kollarımın yetişemediği bir aşkı kucaklamaya çalışırkensen köprülerin ülkesi Venedik'teki son sancağı üşümemek için şal yaptın kendine.Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde.Zaman geçtikçe eksilir demiştin.Oysa atalarımın öğrettiklerine ters düşsse de sana inanırım bilirsin.Zamanla unutursun demiştin. Niye daha derinleşiyor öyleyse? Derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları coşturuyor ayrılık sözlerin.Öflerimin karanlığını aşka katık ederek konuşacağımbedenim bu dünyayı terk edene kadar.Öyle sanıyorum ki hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için benden uzun yaşayacaksın.Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne.Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin.Küstah bir aşkla seveceğim seni.Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan kelimeler dışındakilerini unutmaya gayret edeceğim ömrümün geri kalanında.
Sana sesleneceğim yine.Ben seni Beyrut gibi sevdim ama sana ne mağribi ne de menhetini anlatamadım.Bağdat'ı ve Şam'ı işgale yeltenmişken Venedik'ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı.Sarı bir kederkızıl bir kibir ve siyah bir isyanla konuşacağım sanasenin kim olduğunu hiç bilmeden.
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım senin kim olduğunu en çok bilerek.Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim.Müebbed bir aşksarı bir hüzünkızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım bu dünyayı terk etme müjdesi gelene kadar.
Hüznügururu ve öfkeyi bilseydin keşke.
Hüznümün beni aşan taşkınılığınıgrurumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığınöfkelerimin hiçbir zaman sana ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını anlayabilseydin.Anlatabilirdim sanaseninle yaşanan bir aşktan ayrılığın ölüm bile olsa
Mavi bir ölüm olacağını
Yine sana sesleneceğim.
Senin kim olduğunu hiç bilmedensenin kim olduğunu en çok bilerek.İsyankar zambaklarınçılgın nilüferlerindört nala açan kiraz çiçeklerinin dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım.Sarı bir hüzünkızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana.
Sana oklardan değilyaydan bahsedeceğim;gülün dikenlerinden değilgülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayan topraktan söz açacağım.Akan su gelmeyecek kelimelerime.Suyu şefkatle kucaklayan sessiz taşların canını yakan damlaları dillendireceğim.
Yine sana sesleneceğim.Senin kim olduğunu hiç bilmedenbilmek istemeden.Alaaddin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi ve ne dilersem dilememi isteseydi.Hiçbir şey elde etmeyi dilemezdim.Bir şeyden vazgeçmeyi isterdim.Sadecehayatta bir şeyden vazgeçmem lutfedilseydi bedeli herşeyim olsa bile sana seslenmekten vazgeçmeyi isterdim.Garip değil mi? Sana seslenmekten vazgeçemediğimibundan hoşlandığımı düşünüyorsun belki de.Oysa sana seslenmekbütün hesaplarımı gördüğüm bu dünyadakigeride kalmış tek hesap benim için.Bu dünyadaki tek yükbu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek.Kürek mahkumu için kürek neyse benim için de sana seslenmek o.Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yoluöbür yandan bileklerimden sızan kanların gönlümü işgale yeltendiği bir rotanın can suyu.Oysa ben sana küreklerden değil gemiden bahsetmek isterdim.Atalarım banakadınlara gökyüzünügemileri ve yelkenleri anltamayı öğretti.Senkürekleriyağlı urganlarıgeceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun.Sana ellerimle dokunarakseni gözlerimle okşayarak göstermek isterdim rüzgarla şişen beyaz yelkenleri.Ama senin vaktin yoktu.Ben bunu hiç anlayamadım.Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki bazı kadınların güvercinlerden daha çok siyah apoletleri sevebileceğini.
Sana sesleniyorum ve gözlerim bileklerimden parmak uclarıma kadar toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor.Kürekleri bırakmıyorum.Önce yücelttiğin sonra terkettiğin aşkın onuru için kalemi bir an elimden düşürmüyorum.
Ankara kalesinin önünde sana sesleniyorum.Benden kaçıp Cennete gitmek isteseydinseni Cennetin kapısına kadar götürürdüm.Bana gelmen için seni korkutan Cehennem olsaydı Cehennemle konuşurdumseni ona anlatabilirdim.Oysa sen ne cenneti isteyecek kadar aşk oldun ne de cehennemi isteyecek kadar ayrılık."Seviyorum Seni ama"dedin."Hoşçakal"diye ekledin."Şimdi gitmeye mecburum.Belki yine gelirimumarım gelirim."son sözün oldu.
Cennetin ve Cehennemin dillerinisavaş naralarını ve aşk şiirlerinigazellerini ve bolerolarını öğreten atalarımsenin sözlerinin anlamını öğretmediler.Hiçbir şey söylemeden gittin.Ayrılığın dilsiz olduğunu senden öğrendim.Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana ve kalemime ilk defa yaban gözlerle baktım.Yineyenidensadece sana sesleneceğim.Müebbed bir aşk dışında bildiğim tüm duyguları terk edeceğim.
Sana sesleneceğim yine.Seni sadece kuru bir sevgiyle değilderin bir hüzünlebinlerce yıllık bir gururla ve pervasız bir öfkeyle sevdiğimi duyumsuyor musun? Mütevazi bir sevgiyle değilküstah bir aşkla sevdim seni.Ben Osmanlı gibi kollarımın yetişemediği bir aşkı kucaklamaya çalışırkensen köprülerin ülkesi Venedik'teki son sancağı üşümemek için şal yaptın kendine.Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde.Zaman geçtikçe eksilir demiştin.Oysa atalarımın öğrettiklerine ters düşsse de sana inanırım bilirsin.Zamanla unutursun demiştin. Niye daha derinleşiyor öyleyse? Derinleşiyor özlemin ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları coşturuyor ayrılık sözlerin.Öflerimin karanlığını aşka katık ederek konuşacağımbedenim bu dünyayı terk edene kadar.Öyle sanıyorum ki hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için benden uzun yaşayacaksın.Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne.Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin.Küstah bir aşkla seveceğim seni.Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan kelimeler dışındakilerini unutmaya gayret edeceğim ömrümün geri kalanında.
Sana sesleneceğim yine.Ben seni Beyrut gibi sevdim ama sana ne mağribi ne de menhetini anlatamadım.Bağdat'ı ve Şam'ı işgale yeltenmişken Venedik'ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı.Sarı bir kederkızıl bir kibir ve siyah bir isyanla konuşacağım sanasenin kim olduğunu hiç bilmeden.
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım senin kim olduğunu en çok bilerek.Kavmimin bana vaadettiği tüm aşkları terkedeceğim.Müebbed bir aşksarı bir hüzünkızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım bu dünyayı terk etme müjdesi gelene kadar.
Hüznügururu ve öfkeyi bilseydin keşke.
Hüznümün beni aşan taşkınılığınıgrurumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığınöfkelerimin hiçbir zaman sana ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını anlayabilseydin.Anlatabilirdim sanaseninle yaşanan bir aşktan ayrılığın ölüm bile olsa
Mavi bir ölüm olacağını
1 sayfadaki 1 sayfası
Konu Linkleri | |||
---|---|---|---|
URL: | |||
BBCode: | |||
HTML: |
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz