SüKûT-Forum
SüKûT-Forum
Yükleniyor

Filistin'de Bir Yürek Tutulması

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek

Filistin'de Bir Yürek Tutulması Empty Filistin'de Bir Yürek Tutulması

#1 Ptsi 29 Ara. - 17:57

<table cellSpacing=0 cellPadding=0 width="100%"><tr><td>
Filistin'de Bir Yürek Tutulması Caresizlik
“nefesinden üfürüldüğüm kelâmın sonsuz sahibi adına…,,






Toprağa düşünce gül'ün endâmı,
dikenine rağmen gül'ü kucaklamanın hâzzını yazdı toprak...




Pencereme vuran bir sonbahar, yağmur besteliyor sokaklara. Yağmur, nede güzel şavkıyor ağaçlara, yapraklara. Sokaklar küsgün naralar savuruyor göğe. Yankılanıyor enseme çarpa çarpa sesler. İnatla duyuyorum bu serzenişi. Kapamıyorum kulaklarımı. Kapamıyorum hiçbirşeyi, tüm sözlerin önünü açıyorum çığlıklarımla. Yol gösteriyorum dağa, taşa, suya ve toprağa. Susmuyorum. Ben susmuyorum ki, duysun çocuk! Gök bûseli şiirler bırakıyor yüzüme. Yüzüm yüreğime söz geçirmek için sağanak sağanak boşalıyor ellerime. Dünya sırılsıklam işte. Bir ses inadına yalnızlık şarkıları dokunduruyor kulaklarıma. Sonra sesler boşluğa çarpıyor, boşluk bende dem buluyor. Ellerim âh ellerim, gecikmiş bir gün yazısı için kanıyor. Gecikmiş ağıtlar için yer açıyorum yüreğimin arka bahçesine. Annelerden geçiyorum, yârenler seçiyorum, eli öpülesi. Yüreğim tutuluyor düştükçe encâmına. Metruk bir harf oluyor pür melâlim. Belki de yağmura bile çok görülen bir kum tanesi olarak kalıyorum yeryüzünde. Nasibine çöl düşen Kays’a bile yetişemiyor serencamım. Çöl ve gül. Gül ve çocuk. Çocuk ve toprak. Ve toprakta bir düş…

Rüyaya düşünce gece'nin endâmı,
karanlığına rağmen yıldızını kucaklamanın rengini yazdı rüya...



Bir düş kıyamındayım. Yine harflere dayadım sırtımı, karanlığı tüketene kadar akıyor kalem. Hatırlarmısın bilmem, ellerime perdelediğim onca kahrın, onca sızının, oluk oluk aktığı bir şiirden geçmiştik önce. Ki bana yazının sûret-i ahval’ini giydiren ellerinin maverasında saklıydı hayat belkide. Harfler bir tükenişin sayhasında keşfedilmeyi bekliyordu sessizce. Eksikliklerin bir kez olsun tam’a eremediği bir hayatın eşiğinde karayağız bir oğlandın ya sen. Öyle ki sözler gönlü kırık bir sazın akord edilmemiş nağmeleri gibi dökülürdü ağzından. Kim dokunmaya kalksa tınısına âh ederdi. Sen ki güneşin kanatlarında yoğrulup, mevsimlere zemheri güfteleri salan müzmin bir güz yağmuruydun. Hani bakmasan toprağıma, bırakmasan o nefti gölgeni, sahralardan öte geçecek yol mu kalırdı. Hayatla memat arasındaki bunca kahır, ahir ömrüme yer mi biçerdi? Ser verip sır vermezken yokluğun, baktığım her yana dolmuşken varlığının buğusu.. Ben bu gergefin hangi rüzgârında savrulayım be çocuk? Ama şimdi tam zamanı harfleri dize getirmenin. Sükûta paye biçmenin. Sözün göz hakkını vermenin. Kırılmadan kalem…



Hayata düşünce hasret'in endâmı,
firkatine rağmen vuslatının şiirini yazdı hayat...




Hava pek kalabalıktı bu dem, odayı yalnızlıkla doldurmalı tez elden. Bir mektup savurmalı gözlerine önce. Bir mektupta gecenin ortasına açmalı. Bir söz düşmeli dilime senden. Ama saklamalıyım onu, yeşermeli bu köz . Gün görmemeli şimdilik. Zamanı vurduğunda güneşin, tutup çıkarmalı onu ellerin. Ama ben hazır değilim. Ben hiç hazır olamıyorum. Ya da ben hiç hazır olamadım sana çocuk. Hep bir şarkı dinlerdim ya hani! Kimseler duyamazdı benden başka. Yalnızlığın koridorlarında hep düşürdüğüm gölgemi, bir mum alevi ile tutuşturduğun günün ertesiydi. Yüzüne vuran çaresizliğin arazında kaldım. Adımlarıma eşlik eden hercümerç bir saplantıdan öteye geçemedi ayaklarım. Suskunluğuna bedel biçemedim, çaresizliğimin diyetini ödeyemedim. Yüzüne düşemeyen yüzüm için affet beni! Ses giydiremediğin her kelimen için bir sükût borcum var sana. Şimdi onu ödemek için dilimi şehit veriyorum bir söz tufanına. Âh Filistin! Âh Hanzala! Kaç sus payı prangalar dilimizi sana baktıkça. Kaç yırtık yürek sel olur ardından. Kaç bilek sapanla dolar âhından. Yüreğimi bin parça eder, her bir parçadan sana yüz yaparım. Yeter ki, sen de doğ güneşin yüzüne. Yeter ki, sende bak yüzüme. Yoksa yanarım. Yanarım be Hanzala. Sen de gelme üstüme. Ve susma sakın sen! Sen susma ki, duysun dünya! Uyansın uykulara saklanan rüya.



Senin güneşin vardı hani, bulut hep boynunu büker,
yağmur hep af dilerdi gözlerinden
Bugün bir cemre düştü şehrime,
senin güneşin vardı ya, küstü artık ellerime…





</TD></TR>
<tr><td></TD></TR></TABLE>


En son 4ShD tarafından Ptsi 29 Ara. - 18:02 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
MseyKa
MseyKa
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 10124
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 06/11/08
Nerden : Vücud İkliminden
Rep Gücü : 22698
Rep Puanı : 147
Uyarı : Seviye 1

http://sukut.forum-pro.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Filistin'de Bir Yürek Tutulması Empty Geri: Filistin'de Bir Yürek Tutulması

#2 Ptsi 29 Ara. - 18:00

"Yağmuru dök gözyaşıma, bulutlar incinmesin…”

Gelemedim ey çocuk! Gelemedim, sesine yürek değdiremedim. Yine yağmuru dinledim ama hani olur ya belki yârdan bir haber salmıştır diye toprağıma.



Söz uçmaz, kalem geçmez bir şiirin ortasındayım şimdi. Tam susuşların sahnede olduğu, yüzümü kör avluda dilsiz bir inlemeye iten o siyahın. Vicdan vicdan diye haykıran gözlerinin ablukasında, kaldım. Kırıldım. Tuz buz oldu ellerim. Dokunamadım saçlarına küçük kız!...



Kelimeler ceplerimde yürüyorum. Kıyamet konulu bir gök altında, yürüyüşümü tetikliyor bir ses. Sese yürek kesiliyorum. Apansız bir çığlık oluyor gözlerim birden. Bir çocuğun duygularını masaya yatırıyorum yüreğimin mahkemesinde. Derken … Karanlık yine geceyi ve şehri büsbütün kucaklıyor. Küçük kız yine saçlarını geceye salmış, dudaklarına hüzün perdeli bir türkü tutturmuş, defterine kaderini işleme zahmetine katlanıyor. Yüreğinden esen bir hasret meltemi tek tek döküyor yapraklarını, beyaz sayfalar kılığına girmiş toprağına. Ta ki hoyrat bir füze toprakla yüz-göz olana dek. Havsalasına yürek ikizi geliyor birden. Dokuz ay damarlarında akan, sonra sol yanını bir tükenmişliğe kötürüm kılan ve ölümle yer değiştiren yürek ikizi. Bir damla vefa bırakıyor gözlerinden aşağı, düştüğü yerde bir gül peydah oluyor. Ve o gece gülün sûret-i ahvalinde asılı kalıyor. Ben bir dikene dokunuyorum, bir güle. Bir kana bulanıyorum, bir tütsüye. Bir çöle düşüyor yolum, bir zemheriye. Zıtlıklar ülkesinde gergef dokuyorum.



Geceden alacaklıyım diyor küçük kız…
Saçımın okşanmayan her teli için, gölgemi bulutlara salacak kadar hem de!...




Gözlerinin siyahı geceyi ve sokağı işgal ediyor. Bir bakışı yeryüzüne yıldızları râm eylemeye yetiyor. Ben bakmaya korkuyorum. Belki de utanıyorum. Taşladığım yıldızların üzerine düşmüş olması ihtimalinden. Karanlığa karışıyorum. Ama karanlığı bile karıştırıyorum. Küçük kızın yüzünde aylakça geziniyorum. Görüyorum. Şehir yüzüne vurmuş, belki de şehir yüzünden ibaret. Belki de yeryüzü bütün asaletini bu yüzden almış. O gülünce bahar geliyor, kuşlar gözlerine koşuyor. O gülünce sözcükler yüzünün iskelesine şiir taşıyor. Kıskanıyor kalem bile. Ufkuna ulaşamıyor hiçbir kelime. Küçük kız şehre bir gül ekiyor o gece. Siyahî bir fidan. Yalnızlık ninnileri söylüyor ona. Birde usanmadan kanıyor. Ki biliyor, ona rengini verecek tek şeyin kurak gönlünde beslediği yağmurlar olduğunu. Ve biliyor. Bu gülünde bir gün birinin gözlerinde mutlaka solacağını.



Güneşten alacaklıyım diyor küçük kız…
Ebem kuşağına düşüremediğim her bakışım için, yedi kez ölecek kadar hem de!...




Beyaz bir gecede esmer bir yıldızım şimdi. Kaşla göz arası bir ay ışığı kadar sıcak. Küçük kızın yüreği darağacında tutsak. Sanki dokunsam uçacak. Susma küçük kız! Daha eteğine kuşlar konacak. Kıskandırma geceyi. Daha denizler yüzünde dem bulacak. Ben satın aldım bak, doğduğun gün seni öldüren heceyi. Kıskandırma taş kalbime düşeni. Düşüreni görünce izbeler ardı olduğum gölgeni. Beni beyaz sayfaların kara lekesi kılan, sözle köz arası bir ateş kadar tutsağım sana. Onca laf yığını arasından, nereye çıkar ki bu ağıtın sonu. Söylesene? Aynı bulutun yağmurunda mı ıslandık seninle. Ondan mı her rüzgârda ağlayışımız. Ondan mı gözümüze kaçan tozlar. Sen, kırmızı başlıklı şehrin kızıl yürekli kızı! Sabahı olmayan gecelerinin mürekkebine bulanınca kalbim, sana yazmanın zorluğu dile geliyor kalemde. Yapamıyorum. Kelimeye her hali giydiren el, sana baktıkça tereddüde yol veriyor. Çekiliyor mürekkep, denizlerin suyu gibi. Çünkü anlıyor çöl yağmuru olmak her bulutun harcı değil. İsmin mecnun halini giyiniveren kelime, iş çöle gelince Kays oluyor nedense.



Sen ki, kırmızı başlıklı şehrin kızıl yürekli kızı!

Bil ki bahara yenilmedim ben. Bakma gözlerimin sarısına. Yalnız yapraklara vermedin rengini giderken, sözlerde sapsarı kesildi sen elveda derken. Şimdi öyle uzak ki geldiğim yollar. Galiba yanlış kıyıya vurdum, denizim olur musun rıhtımsız. Ve galiba yanlış öyküdeyim, beni yeniden yaz küçük kız. Bu masalın ağırlığı benim yüzümden. Çünkü bütün noktalama işaretlerini üzerimde taşıyorum. En çok ta üç noktadan başlıyorum söze. Sana vereceğim ahitlerime üst üste iki nokta koyuyorum. Dualarıma virgüller sıralıyorum ki hiç sonu gelmesin. Haykırışların çelme takıyor bana. Düşüyorum. Bu şehirde her yer ünlem dolu. Bende şaşıyorum aklımı. Ve anlıyorum neden bakışların hep soru işareti nakışlı? Gözlerime kara sular indi artık. İyisi mi sen üç noktamı geri ver bana. Yolumu kaybettim ben bu masalda…



Sesin Rabbi’ne andolsun ki,

Artık en sessiz yanımdan ağlıyorum sana küçük kız,

en çığlık yanımdan vurulmuşken!
MseyKa
MseyKa
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 10124
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 06/11/08
Nerden : Vücud İkliminden
Rep Gücü : 22698
Rep Puanı : 147
Uyarı : Seviye 1

http://sukut.forum-pro.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön

- Similar topics

Konuyu Paylaş...
Konu Linkleri
URL:
BBCode:
HTML:
 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz