SüKûT-Forum
SüKûT-Forum
Yükleniyor

Mirac

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek

Mirac Empty Mirac

#1 Çarş. 16 Haz. - 12:25

Mirac mucizesi



Sual: Âyet ve
hadisle bildirildiği halde, Mirac mucizesini inkâr eden olmuş mudur?
CEVAP
Bazı
bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda, Cenneti, Cehennemi ve daha
birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememiş, inkâr etmiştir. Bir
kısım akılsızlar da, hâşâ, “Miracı kabul etmek, Allah’a mekan ittihaz
etmek olur” diyerek Miracı inkâr ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam
ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allah’ın mekanı mıdır? Elbette
değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de
Allahü teâlânın mekanı değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir.

Ehl-i
sünnet âlimleri, sözbirliği ile Miracın hak olduğunu bildiriyorlar.

Kavl-ül-fasl
kitabında deniyor ki:
İsra suresinin ilk âyet-i kerimesinde, Allahü
teâlâ, kudret ve azametinden nice harika olaylardan bazılarını
göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdüğünü
bildiriyor. İsra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece
yürümek manasına kullanılır. Yine buyuruldu ki:
(Sana
[Miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık.)
[İsra 60]
[Fitne] yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber
efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı.
Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı.

Resulullahın,
Mekke'den Kudüs'e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve
bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise sapık olur. (Bahr)

Birkaç
saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara
götüremesin? Allahü teâlânın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.

Mirac
hakkında birçok hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyle:
(İsra
gecesi
[Miraca çıkınca] Cennetin kapısı üzerinde “Sadakanın on,
ödünç vermenin sevabı onsekiz mislidir” yazılmış olduğunu gördüm.)

[Beyheki]

(İsra gecesi her gökte, Muhammedün Resulullah ve
arkasından Ebu Bekri Sıddık yazılı olduğunu gördüm.)
[Ebu Nuaym]

(İsra
gecesi, nura gark olmuş bir zat gördüm. “Bu kim?” dedim. Cebrail
aleyhisselam, “Dünyada iken Allahü teâlâyı devamlı anan, kalbi camiye
bağlı ve ana-babasına asi olmayan bir zattır” dedi.)
[İ. Ebiddünya]

(Miracda,
Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. “Bunlar, gıybet
ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.)
[I. Ahmed]

(Mirac
gecesi, uğradığım her melek topluluğu, ümmetime hacamatı tavsiye etti.)
[Hakim]

(Mirac gecesinde ateşten makasla kendi
dudaklarını kesenleri görüp, kim olduklarını sordum. "İlmi ile amel
etmeyen din adamlarıdır" dendi.)
[Buhari, Müslim]

(Mirac
gecesi Cehennemi gösterdiler, çoğunun kadın olduğunu gördüm.)
[Tirmizi]

(Mirac
gecesi, ekin ekip bir günde biçen bir topluluk gördüm. Biçtiği mahsul
yeniden eski haline dönüyordu. “Bunlar kim?” dedim. Cebrail
aleyhisselam, “Bunlar Allah yolunda cihad edenlerdir. Bunların bir
iyiliğine yedi yüz misli sevap verilir. Harcadıklarının yerine yenisi
verilir”
dedi.) [Bezzar]

Uzun bir hadis-i şerifin
özeti şöyle:
(Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek
Sidre-i müntehaya geldim. Cenneti gösterdiler. Daha sonra elli vakit
namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli vakit namazın ümmetime
zor geleceğini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü teâlâdan
istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda beş vakte indirildi.)

[Müslim]

Bazı bid’at ehli, sahih-i Müslimdeki bu hadis-i şerife
inanmıyorlar. Peygamber efendimizin derecesinin Musa aleyhisselamdan
daha yüksek olduğu için, ondan öğrenmesi, onun tavsiyesine göre hareket
etmesi uygun değil, böyle şey olmaz diyorlar. Halbuki bilindiği gibi,
Kur’an-ı kerimde, Musa aleyhisselamın Hazret-i Hızır’dan ilim öğrendiği
bildirilmektedir. [Bu kıssayı aşağıda yazdık.] Hazret-i Hızır peygamber
olmadığı gibi derecesi Musa aleyhisselamla mukayese bile edilmez. Musa
aleyhisselam, ulülazim bir Peygamberdir. Demek ki, mevki ve derecesi
yüksek olan bir zat, derecesi daha aşağıdaki bir zattan ilim
öğrenebilir, onun tecrübesine istinaden söylediği tavsiyeye uyabilir.

Mekke'den
Kudüs'e ancak bir ayda gidip gelinebilir. Kısa bir anda Mekke'den
Kudüs'e varıp gelmek ancak Allahü teâlânın kudreti ile olur. Buna inanıp
da, daha uzaklara gittiğine inanmamak, Allahü teâlânın kudretinden
şüphe etmeyi gerektirir. İşte mezhepsizlerin anlamadığı husus burasıdır.
Allahü teâlâ dilerse niçin olmasın? Peygamber efendimiz, (Göklere ve
daha uzaklara gidip geldim)
buyuruyor. Bunu inkâr etmekteki maksat
nedir? Gayri müslimler, İslamiyet’i yıkmak için, böyle konularda yerli
maşalarını kullanıyorlar.

İmtihan rüyada olmaz
Sual:

Mirac rüyada oldu diyorlar. Peygamberimiz uyanıkken olmadı mı?
CEVAP
Rüyada
olanlar da oldu. Ancak meşhur İsra olayı uyanıkken oldu. Namaz da o
gece beş vakit olarak farz oldu.

İsra suresinin ilk âyet-i
kerimesinin meali şöyledir:
(Kuluna [Muhammed aleyhisselama] bir
gece bazı âyetlerimizi
[Allahü teâlânın kudret ve azametine delâlet
eden nice harika olayları] göstermek için, onu Mescid-i Haram'dan [Mekke’den],
çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya
[Kudüs’e] götüren
Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Her şeyi hakkıyla
işiten, hakkıyla gören Odur.)
[İsra 1]

Âyet-i kerimede geçen İsra
kelimesi, gece yürümek anlamındadır. İsra kelimesi, rüya için
kullanılmaz. Uyanık iken, yürümek manasına kullanılır. Yine aynı surede
mealen buyuruluyor ki:
(İsra gecesi, sana, o temaşayı [o gece
gösterdiğimiz olayları] ve Kur'anda lanetlenen [Cehennemdeki
Zakkum isimli] ağacı da, yalnız insanlara bir fitne [imtihan] yaptık.
[Miracı ve zakkum ağacını inkâr ettiler.] Bizim ikazımız, ancak
onların taşkınlıklarını artırıyor.)
[İsra 60]
İmtihan
rüyada olmaz, uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattığı rüya
olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamaz, kâfirler, hep birlikte isyan etmez,
Müslüman görünen münafıklar, böyle şey olmaz demezlerdi. Onları
Müslüman sananlar da, bunları mürted oldu zannettiler. Onun için bazı
kitaplarda, (Mirac olayı, bir çok kişinin mürted olmasına sebep oldu)
diye yazar. İnançları sarsan bir olay olmasaydı, Hazret-i Ebu Bekir de,
inkâr fırtınası içinde, Resulullahın miracını tasdik etmezdi. Allahü
teâlâ, bu tasdikinden dolayı Resulü Muhammed aleyhisselam vasıtası ile
ona Sıddık ismini verdi. Burada sıddık, sözünde ve imanında çok
doğru olan demektir. Ebu Bekri Sıddık, Resulullahın Miracını ilk tasdik
edenlerden olduğu için yüksek derecelere kavuştu, Peygamberlerden sonra
insanların en üstünü oldu. Allah’a ve Resulüne iman edip, Onların sözünü
tasdik etmek müminlerin alametlerindendir. Bir âyet meali:
(Müminler,
“İşittik, itaat ettik
[Allah ve Resulünün sözlerini beğendik, kabul
ettik]” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]

İsra
suresinin 60 âyet-i kerimesinde bildirilen fitne [imtihan] hâlâ devam
ediyor, aklını ölçü alan mutezile kafalı kimseler, böyle bir mucizeye
akıl erdiremedikleri için, Miracı bir türlü kabul edemiyorlar. Evet olay
çok büyüktür, bir mucizedir, insanların yapması imkansızdır, ama bunu
Allahü teâlâ yapıyor. Onun kudretinden hiç şüphe edilir mi?

Kâfirlerin
telaşı ve soruları
Bu gidip gelmek, gayet kısa zamanda oldu.
Geldiğinde, mübarek yatakları henüz sıcak idi. Gelince, nasıl gidip
geldiğini anlattı. Burak’la Mescid-i Aksa’ya gittiğini, oradan gökleri
geçerek Cenneti Cehennemi ve daha başka yerleri gezdiğini söyledi.
Dönüşte yolda, develi yolcular gördüğünü, bir devenin ürküp yıkıldığını
söyledi. (İnşallah çarşamba günü Mekke’ye gelirler) buyurdu.
Kâfirler bu olayı işitince inkâr edip, “Akla zıttır, mümkün değildir”
dediler. “Bu iş burada bitti, mal, mülk, saltanat verdik, davasından
vazgeçiremedik. Ama artık ondan kurtulduk” diye sevinçlerinden oynamaya
başladılar. Birkaçı hemen Hazret-i Ebu Bekir’in evine geldi. Çünkü onun
akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu biliyorlardı.

Kapıya
çıkınca hemen sordular:
"Ey Ebu Bekir, sen çok kere Kudüs'e gittin
geldin, iyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek ne kadar zaman
sürer" dediler. Hazret-i Ebu Bekir, "İyi biliyorum, bir aydan fazla"
dedi. Kâfirler bu söze sevindiler. “Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle
olur” dediler. Gülerek, alay ederek ve Hazret-i Ebu Bekir'in de kendi
kafalarında olduğuna sevinerek, "Senin efendin, Kudüs'e bir gecede gidip
geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı" diyerek, Hazret-i Ebu Bekir'e
sevgi, saygı ve güven gösterdiler.

Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah
efendimizin mübarek adını işitince "Eğer O söyledi ise, inandım. Bir
anda gidip gelmiştir.
O, gerçek söyler. Ondan yalan sâdır olmaz"
diyerek içeri girdi. Kâfirler neye uğradıklarını anlayamadılar. "Vay
canına, Muhammed ne yaman büyücü imiş. Ebu Bekir’e sihir yapmış
"
diyorlardı.

Hazret-i Ebu Bekir hemen giyinip, Resulullah
efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında yüksek sesle, "Ya
Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Allah’a sonsuz şükürler ederim ki,
bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdi.
Parlayan yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini
işitmekle nimetlendirdi. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur,
inandım. Canım sana feda olsun"
dedi.
Kâfirler bu
hâle çok kızdı. Müminlerin kuvvetli imanına, Peygamberin her sözüne
hemen inanmalarına, Onun çevresinde pervane gibi toplanmalarına
dayanamadılar. Peygamber efendimiz daha önce Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı
görmemişti, bunu kâfirler de bildiği için, Resulullahı mahcup, mağlup
etmek için, imtihan etmeye yeltenip dediler ki:
“Sen Kudüs’e gittim
diyorsun. Söyle bakalım! Mescidin kaç kapısı, kaç penceresi var?”
Resulullah
hepsine cevap verirken, Hazret-i Ebu Bekir, “Öyledir ya Resulallah,
aynen öyledir ya Resulallah” derdi. Çünkü Hazret-i Ebu Bekir, tüccardı,
Kudüs’ü Mescid-i Aksa’yı iyi biliyordu, çok gidip gelmişti. Kâfirlerin
kendileri de oraları çok iyi biliyorlardı. Bu bakımdan kâfirler, “Yanlış
söylüyorsun” diyemiyorlar, inat için dahi olsa, Resulullahın
cevaplarını inkâr edemiyorlardı.

Resulullah efendimiz,
edebinden, hayasından karşısındakinin yüzüne bile bakmazdı. Mescid-i
Aksa’nın kaç penceresi olduğunu bilmiyordu. Daha sonra bu olayı şöyle
anlattı:
(Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını
görmemiştim. Kureyş beni yalanlayınca, o anda Cebrail aleyhisselam,
Mescid-i Aksa’yı gözümün önüne getirdi.
[Televizyon gibi]
görüyor, sayıyordum. Sorularına, hemen cevap veriyordum.)
[Buhari]
Çarşamba
günü güneş batarken, Resulullahın bahsettiği kervan Mekke’ye geldi.
Kervandakiler, fırtına eser gibi olduğunu, bir devenin yıkıldığını
söylediler. Bu hâl müminlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin
düşmanlığını artırdı.

Kur’an-ı kerim âyetlerinin inmesi,
mucizelerin görülmesi müminlerin imanlarını kuvvetlendirdiği gibi,
kâfirlerin de düşmanlıklarını artırırdı. İki âyet meali:
(Müminler,
Allah anılınca kalbleri ürperen, âyetler okununca, imanları artan
[kuvvetlenen]
ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.)
[Enfal 2]

(Andolsun
ki, sana Rabbinden indirilen âyetler, onların
[kâfirlerin] çoğunun
azgınlığını ve küfrünü artırır.)
[Maide 64]

Hazret-i
Hızır ve Musa aleyhisselam
Bir kimse, ilim tahsil etmeden marifet
ve keramet sahibi olabilir. Kur’an-ı kerimde, Kehf suresinin 60. âyet-i
kerimesinden 82. âyetinin sonuna kadar anlatılan olayda, ilm-i
ledünniden, bâtın ilminden bahsedilmektedir.

Kıssa özetle
şöyledir:
Hazret-i Musa, “Ya Rabbi, benden âlim olan ve bâtın ilmini
bilen zatı nerede bulurum?” diye sordu. Allahü teâlâ da, “Ya Musa,
yola çık, çantana koyduğun balık canlanıp denize gittiği yerde, o zatı
bulursun
” buyurdu. Hazret-i Musa, Hazret-i Yuşa ile yola çıktı. Bir
pınarın yanına oturdular. Bu pınar âbı hayat idi. Bu suya dokunan
ölü canlanırdı. Bu sudan bir damla balığa değince, balık canlanıp
denize gitti. Hazret-i Yuşa bunu gördü ise de söylemeyi unuttu. Hazret-i
Musa sorunca, hatırlayıp balığın canlanıp denize gittiğini söyledi.
Geri dönüp oraya gelince, o zatı gördüler. Hazret-i Musa, “Bana bâtın
ilmini öğretir misin?
” dedi. O zat, “Allahü teâlânın bana öğrettiği
ilmin hepsini sen bilmezsin. Bilmediğin için de yaptıklarıma
sabredemezsin” dedi. Hazret-i Musa, “İnşallah beni sabredenlerden
bulursun” dedi. O zat, “Ya Musa, tuhafına gitse de, yaptıklarımdan
bana bir şey sormayacaksın
”dedi.

Üçü bir gemiye
bindiler. Gemiciler, bunların iyi kimseler olduklarını anlayarak para
almadılar. O zat, geminin bir tahtasını söktü. İçeri su girmeye başladı.
Hazret-i Musa, “Gemiciler, bize iyilik etti, para almadı. Sen de
bunları denizde boğacaksın” dedi. O zat, “Hani bana karışmayacaktın?”dedi.

Gemiden inince, sahilde oynayan çocukları gördüler. O
zat, çocuklardan birini öldürdü. Hazret-i Musa, “Çocuğun günahı
neydi?
” demekten kendini alamadı. O zat, “Yine işime karıştın
dedi.

Antakya’ya uğradılar. Kimse yemek vermedi. O zat,
yıkılmak üzere olan bir binanın koca duvarını bir eli ile tutup
doğrultuverdi. Hazret-i Musa, “Bunu ücretle yapsaydın, bir ekmek parası
çıkarırdık”dedi. O zat, “Artık ayrılma zamanımız geldi. Çünkü
üç defa işime karıştın
” dedi. Hazret-i Musa, “Bunların hikmeti
nedir?
” dedi. O zat, “Bunları Allahü teâlânın emri ile yaptım.
Gemiciler on kardeşti. Geminin kazancı ile geçiniyorlardı. Bir derebeyi,
sağlam gemileri zorla alıyordu. Bu geminin arızalı olduğunu duyunca
almaktan vazgeçecekti. Biz de iyiliğe iyilik etmiş olduk.

Günahsız
çocuğa gelince, bunun ana babası salih idi. Çocuk büyüyünce, küfre
zorlayarak onlara zulüm ve işkence edecekti. Bunun yerine neslinden 70
Peygamber meydana gelecek hayırlı bir evlat vermesi için dua ettim.

Doğrulttuğum
duvar, öksüzlere aitti. Babaları duvarın altına bir hazine saklamıştı.
Duvarı düzeltmeseydim, yıkılıp hazine meydana çıkacak, eller alacaktı.
Öksüzlere de bir iyilik etmiş olduk.

Kur’an-ı kerimdeki bu kıssa,
bâtın ilmine sahip keramet sahibi kimselerin bulunduğunu açıkça
bildirmektedir. Cenab-ı Hakkın ihsanı boldur. Dilediğine bu ilmi verir,
onu marifet sahibi yapar.

Ezelle ebed
Sual:
Peygamber
efendimiz Miraca çıkınca, Cennet ve Cehennemde insanların başına
gelenleri gördüğünü bildiriyor. İnsanlar Cennete ve Cehenneme kıyamet
kopup hesaptan sonra gitmeyecekler mi? Bu nasıl oluyor?
CEVAP
Zaman
ve mekan mefhumu yaratıklar yani insanlar içindir. Yaratan yani Allahü
teâlâ için değildir. Zamanları, mekanları her şeyi o yaratmıştır.
İnsanlara göre olan ezelle ebedi birleştirip Cenneti Cehennemi
insanlarla nasıl doldurduğunu Habibine göstermiştir.

Allahü
teâlânın kullarının Cennetlik ve Cehennemlik olmasını bilmesi de
böyledir. (Allah ileride ne olacaksa bilir) demek insanlara anlatmak
içindir. Yoksa Allahü teâlâ için zaman diye bir mefhum yok, ilerisi
gerisi diye bir şey yok. Gelecek geçmiş insanlar içindir. Allahü teâlâ
hepsini bir anda görüyor, biliyor. An kelimesi de Allah için söylenmez,
ama başka kelime olmadığı için böyle söyleniyor.

Miracta
Allah’ı görmek
Sual:
Mutezile itikadında bir arkadaş,
(Peygamberimiz, miraca gidince göklerde Allah’ı gördü demek, ona mekân
isnat etmek olduğu için küfürdür. Bu bakımdan mirac diye bir olay
yoktur) diyor. Rafızîler de böyle diyor. Bu görüş doğru olamaz mı?
CEVAP
Kesinlikle
yanlıştır. Burada iki sual var: 1- Mirac hak mıdır? 2-
Allahü teala ile bir yerde konuşmak ona mekân tayin etmek mi olur?

1-
Ehl-i sünnet âlimleri, sözbirliğiyle Miracın hak olduğunu
bildiriyorlar. Kavl-ül-fasl kitabında deniyor ki: İsra suresinin
ilk âyet-i kerimesinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice harika
olaylardan bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke’den
Kudüs’e götürdüğünü bildiriyor. İsra kelimesi rüya için kullanılmaz.
Uyanıkken, gece yürümek manasına kullanılır. Yine buyuruldu ki:
(Sana
[miracda] gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir fitne kıldık.)
[İsra 60]

Fitne yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber
efendimizin anlattığı rüya olsaydı, hiç kimse tuhaf karşılamazdı.
Hazret-i Ebu Bekir tasdik edip, yüksek derecelere kavuşmazdı.

Resulullahın,
Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur. Göklere ve
bilinmeyen yerlere götürüldüğüne inanmayan ise sapık olur. (Bahr)

Birkaç
saniyede Mekke’den Kudüs’e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara
götüremesin? Allahü teâlânın kudretinden ancak kâfirler şüphe eder.
Mirac hakkında birçok hadis-i şerif vardır. Bu hadis-i şerifler nasıl
inkâr edilebilir ki?

Mekke’den Kudüs’e ancak bir ayda gidip
gelinebilir. Kısa bir anda Mekke’den Kudüs’e varıp gelmek ancak Allahü
teâlânın kudretiyle olur. Buna inanıp da daha uzaklara gittiğine
inanmamak, Allahü teâlânın kudretinden şüphe etmeyi gerektirir. İşte
mezhepsizlerin anlamadığı husus burasıdır. Allahü teâlâ dilerse niçin
olmasın? Peygamber efendimiz, (Göklere ve daha uzaklara gidip geldim)
buyuruyor. Bunu inkâr etmekteki maksat nedir? Gayrimüslimler,
İslamiyet’i yıkmak için böyle konularda yerli maşalarını kullanıyorlar.

2-
Zaman ve mekân mefhumu yaratıklar yani insanlar içindir. Yaratan
yani Allahü teâlâ için değildir. Zamanları, mekânları her şeyi o
yaratmıştır. İnsanlara göre olan ezelle ebedi birleştirip cenneti
cehennemi insanlarla nasıl doldurduğunu Habibine göstermiştir. Şimdi
cehennem boşken, ezel ebed birleşince, Resulullah efendimiz Cehenneme
girenleri görmüştür. Allahü teâlâyı da, cenneti, cehennemi de ahirete
giderek görmüştür.

Allahü teâlânın kullarının cennetlik ve
cehennemlik olmasını bilmesi de böyledir. (Allah ileride ne olacaksa
bilir) demek insanlara anlatmak içindir. Yoksa Allahü teâlâ için zaman
diye bir mefhum yok, ilerisi gerisi diye bir şey yok. Gelecek ve geçmiş,
insanlar içindir. Allahü teâlâ hepsini bir anda görüyor, biliyor. An
kelimesi de Allah için söylenmez; ama başka kelime olmadığı için böyle
söyleniyor.

Bazı bid’at ehli, Peygamber efendimizin bir anda,
cenneti, cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl
erdiremeyip inkâr etmiştir. Bir kısmı da hâşâ (Miracı kabul etmek,
Allah’a mekân tayin etmek olur) diyerek miracı inkâr ediyor. Allahü
teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur dağında konuşmuştur. Tur dağı Allah’ın
mekânı mıdır? Elbette değildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı
görecektir. Cennet de Allahü teâlânın mekânı değildir. Allahü teâlâ
mekândan münezzehtir.
● İkra ●
● İkra ●
Dindar
Dindar

Mesaj Sayısı : 268
Kayıt tarihi : 15/06/10
Rep Gücü : 1457
Rep Puanı : 1
Uyarı : Seviye 1

http://ikranet.tk/

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön

- Similar topics

Konuyu Paylaş...
Konu Linkleri
URL:
BBCode:
HTML:
 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz