SüKûT-Forum
SüKûT-Forum
Yükleniyor

Osmanlı Padişahları

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Osmanlı Padişahları

#1 C.tesi 31 Ekim - 14:58

Orhan Gazi

Orhan Gazi (Osmanlı Türkçesi: اورخان غازی)(d. 1281 Söğüt – ö. 1360 Bursa). Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahıdır. 1326 ile 1359 yılları arasında beylik yapmıştır.

Osmanlı Beyliği'nin kurucusu Osman Bey ve Malhun Hatun'un oğludur. Sarışın, uzun boylu ve mavi gözlü, halk tarafından çok sevilen, ulemaya saygılı, merhametli bir hükümdar olarak tanımlanır. Sık sık halkın arasına karıştığı, ve dertlerini dinlediği söylenir. Babası Osman Gazi'nin vefatı üzerine 1326'da Osmanlı hükümdarı olmuştur.

------------------------------------------

Osman Bey


Osman Bey, yerel ismi ile Otman Bey, Osman Gazi ya da I. Osman, (Osmanlı Türkçesi: عثمان بن أرطغرل, Osman bin Ertuğrul) (d. 1258, Söğüt – ö. 1326, Bursa) Osmanlı Beyliği'nin kurucusudur. Babası Ertuğrul Gazi, annesi ya da babaannesi, Hayma Ana'dır (Hayma veya Hayme Hatun). Oğuz Türkleri'nin Kayı boyundandır.

Yaşamının erken dönemleri hakkında güvenilir kayıtlar yoktur. Osman Bey'in soyuna ve boyuna ait bilgiler gelenekseldir ve en eskisi ölümünden 100 yıl sonra yazılmıştır. Bu eserler arasında en eskiden başlayarak Ahmedî (öl. 1414), Dâstân ve Tevarih-i Mûlûk-i Âl-i Osman', Şükrullah (öl. 1464), Behçetü't-Tevarih ve Âşıkpaşazade (öl. 1481), Tevarih-i Âl-i Osman adlı eserler isimlendirilebilir. Dönemine ait tüm çağdaş eserler büyük ölçüde 1422 ya da hemen sonrasında tarihlendirilen ve artık mevcut olmayan özgün bir metinden türemiş oldukları iddia edilmektedir.

Çağdaşı ünlü gezgin İbn Battuta, Osman Bey'in oğlu Orhan Bey'i, o dönemdeki başkent Bursa'da ziyaret etmiştir. 1283'te babası Ertuğrul'un ölümü ile babasının yerine Anadolu Selçuklu Devleti'nin "uçbeyi" oldu. 1299'da Anadolu Selçuklu Devleti'nin "büyük uçbeyi" oldu. Bu tarih, aynı zamanda birçok tarihçi tarafından Osmanlı'nın kuruluş tarihi olarak kabul edilir.

Osman Bey, büyük uçbeyi olduktan sonra Bizans yönündeki faaliyetlerine hız verdi. Çünkü o dönemlerde Bizans; isyanlar, kargaşalar ve taht kavgaları içindeydi. Durumdan faydalanan Osman bey Karacahisar, Bilecik, Yarhisar, İnegöl ve Yenişehir'i aldı. 1288'de beyliğin başkenti Bilecik'e taşıdı.

Bizans ordusu ile yaptığı Koyunhisar Savaşı'nı kazandı. Koyunhisar Savaşı, Bizanslılar ile Osmanlılar arasındaki ilk savaştır. Bazı tarihçiler, Osmanlı'nın kuruluş tarihi olarak, Koyunhisar Savaşı'nın kazanıldığı 27 Temmuz 1302 tarihini gösterirler. Bu savaşla birlikte Osman Bey'in adı ve Osmanlı Beyliği, Anadolu çapında tanınmıştır. Bu zafer dolayısıyla Anadolu'dan gönüllüler Osman Bey'in safında savaşmak üzere Batı Anadolu'ya akın ettiler. Bu zaferle İznik ve İzmit'in fethi kolaylaştı. Bursa kuşatıldı, fakat alınamadı.

Osman Bey, sağlığının bozulması nedeniyle 1320'de beyliğin yönetimini oğlu Orhan Bey'e bıraktı. 1326'da Söğüt'te nikris hastalığından öldü. Türbesi Bursa'dadır.

Osman Gazi, babası Ertuğrul Gazi'den yaklaşık 5 bin km² olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğluna 16 bin km² olarak devretmiştir. İlk Osmanlı parası olan "akçe", Osman Bey'in zamanında basılmıştır. Bu akçeler bakırdandır,bu da devlet ekonomisinin gelişmekte olduğunu gösterir. Osmanlı padişahlarından II. Abdülhamit, Kütahya/Domaniç'in Çarşamba köyünde Osman Bey'in annesi veya babaannesi olan Hayma Ana'nın türbesini yaptırmıştır. Gündüz Bey veya Gündüzalp, Osmanlı Beyliği'nin kurucusu Osman Gazi'nin kardeşidir. Aydoğdu Bey'in babasıdır.

-------------------------


I.Murat


I. Murat, Murad Hüdavendigâr (Murat I) (d. 1326 – ö. 1389). Osmanlı Devleti’nin üçüncü padişahı. Babası Orhan Gazi, annesi Nilüfer Hatun'dur.

"Hükümdar", "bey" anlamına gelen hüdavendigâr unvanı verilmiştir. Tuğrası "Sultan Murad bin Orhan" olarak istiflenmiştir. Bazı kitabelerde "Melikû'l-Âdil İl Gazi es-Sultan Giyâsû'd-Dünya ve'd-Din" sanı ile anılmıştir. Bazı kaynaklara göre, bu Osmanlıların İlhanlılara olan bağımlığının sona erdiğini göstermektedir. Böylece Sultan ünvanı ilk kez I. Murat zamanında kullanılmıştır. Batı kaynaklarında "Amourad I" olarak anılmaktadır.

Edirne'yi alarak Balkanlar'a geçmiştir ve Balkanlar'da fetihler yapmaya başlayarak Osmanlı Devleti'nin sınırlarını genişletmiştir. 40'ın üzerinde savaşı yönettiği ve hiç yenilmediği çeşitli kaynaklarda söylenmektedir. I. Kosova Savaşı'ndan sonra savaş alanını gezerken bi Sırp askeri olan Miros Obilic tarafından jhançerlenerek öldürülmüştür

SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#2 C.tesi 31 Ekim - 14:59

Fatih Sultan Mehmet


29 Mart 1432 yılında Edirne’de dünyaya gelen II.Mehmet veya Fatih Sultan Mehmet 7. Osmanlı padişahıdır. Sultan II. Murat ve Hüma Hatun’un oğludur. İstanbul’u fethettikten sonra “Fatih” adıyla anılmaya başlamıştır. Ayrıca İstanbul’un fethi Ortaçağ’ın sonu Yeniçağ’ın başlangıcı olduğu için “Çağ açan hükümdar” olarakta anılmaktadır.

Zamanın en büyük ulemalarından biriydi. Ayrıca tam 7 yabancı dil biliyordu. Sanatkar, şair ve alimler ile sohbet etmeyi severdi. Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet’in en çok değer verdiği alimlerdendi.

Ayrıca Fatih Sultan Mehmet bilime çok önem verir, hangi din veya mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur ve yabancı ülkelerde ki bilginleri İstanbul’a getirtirdi. Astronomi bilgini Ali Kuşçu, Ünlü Ressam Bellini bunlardan bazılarıdır.

Fatih Sultan Mehmet, çok soğukkanlı ve cesur biriydi. Eşsiz bir komutan ve idareciydi. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi. 1481 yılına kadar hükümdarlık yapan Fatih Sultan Mehmet bizzat 25 sefere katıldı. Azim ve irade sahibi olan Sultan temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan biriydi.

1453 yılında İstanbul’u fethederek 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırdı. Hz.Muhammed’in (S.A.V) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul’un fethini gerçekleştirerek büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmet, yeteneği ve zekasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı. Orta Çağ’ı kapatıp, Yeniçağ’ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmet, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe’de vefat etti ve Fatih Camii’nin yanındaki Fatih Türbesi’ne defnedildi.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#3 C.tesi 31 Ekim - 14:59

Birinci Bayezid Han (Yıldırım Bayezid)

Yıldırım sultan Bayezid, Osmanlı padişahlarının dördüncüsüdür. Murad-ı Hüdavendigar’ın oğlu ve Çelebi sultan Mehmed’in babasıdır. 1360 da doğdu. 1388 de, babası şehid olunca, tahta çıktı.

Rumeli’de ve Anadolu’da çok şehirler aldı. Macaristan’a kadar feth etti. İstanbul’u almak için Anadolu hisarını yaptı ise de, 1388 de İstanbul imparatoru, senede onbin altın cizye vermeyi ve şehirde bir Müslüman mahalle ve cami yapmayı istedi. Fakat üç sene sonra, bunları yıktı. Yıldırım, şehri on sene muhasara etti. Alman, Macar, Fransız orduları yardıma gelirken, 1396 da Yıldırım hücum ederek Niğbolu’da hepsini perişan etti.

1402 de, Ankara’da Timur ile savaş ederken, oğlu Süleyman efendinin emrindeki asker Timur tarafına geçince, mağlup ve esir oldu. Timur çok hürmet ve ikram etti ise de, kederinden sekiz ay sonra nefes darlığından vefat etti. Bursa’ya defnedildi.

Timur, Yıldırımın ölümünü işitince, (Yazık oldu. Büyük bir mücahid kaybettik) dedi. Çok cesur ve adil idi. İslam düşmanları, bu kahraman mücahidi lekelemek için, içki içerdi diye iftira etti ise de, bunu bildiren hiç bir vesika yoktur. 1394 de Bursa’da yaptırdığı (Camii kebir), İslamiyet'e olan bağlılığının büyük bir vesikasıdır.

Yıldırım Bayezid, çevik, atılgan, cesur, zamanının hadiselerini kavramış iyi bir kumandan ve iyi bir sultandı. Ani olaylar karşısında soğukkanlılığını muhafaza ederek kararını verir ve ordusunu süratle istediği yere sevk ederdi. Bu yüzden düşmanları çok ihtiyatlı davranırlardı. Ömrünü cepheden cepheye koşmakla geçirmiş Türklüğün ve İslamiyet’in Rumeli'de yerleşmesini sağlamıştır. Adaleti çok meşhurdu. Her gün belirli bir zamanda herkesin kendisini görebileceği bir yere gelir ve dört bir yandan gelen tebeasının şikayet ve arzularını dinler, haksızlığa uğrayanların haklarını derhal iade ederdi. Kadıların hükümlerine kesinlikle karışmaz ve kimseyi de karıştırmazdı. Âlimlerin sohbetlerinde bulunur, onların Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini canla başla kabul ederdi. Evliyaya çok hürmette bulunurdu. Osmanlı topraklarının her tarafında ilim yuvaları kurdu. Memleketin her tarafında cami, mescid, darüşşifa, medrese, imaret ve misafirhaneler yaptırdı. Bunlardan en meşhuru Bursa'da yaptırdığı Ulu Camiidir. Ayrıca bütün bu imaretler için geniş vakıflar kurdu.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#4 C.tesi 31 Ekim - 15:00

Çelebi Mehmed Han (Birinci Mehmed Han)

Osmanlı padişahlarının beşincisi ve Osmanlı devletinin ikinci kurucusudur. Timur bozgununda esir olmadan Amasya’ya geldi. Pederinin vefatından sonra, burada saltanatını ilan etti. Bursa’daki İsa çelebiye ve sonra Rumeli’de Musa çelebiye galip geldi.

Oniki sene aralıktan sonra 1413 yılında Osmanlı sultanı oldu. Anadolu’daki isyanları bastırdı. Rumeli’de Macaristan’a kadar aldı. Hereke’yi ve Gebze’yi de Bizanstan aldı. Serez’de ilhad ve isyan çıkaran Samavne kadısı oğlu denilen şeyh Bedreddin’i yakalayıp idam etti.

1421 senesinde Edirne’de vefat edip Bursa’ya getirildi. Haremeyne her sene Surre alayı göndermek güzel âdetini çıkarmıştır.

Çelebi Mehmed Han, makul hareket eden, sabırlı, azim ve irade sahibi, sözüne ve vâdine sadık, nazik, vakur ve ciddi bir hükümdardı. Yalnız dostuna değil, düşmanlarına da kendisini sevdirerek itimat telkin etmiş ve saydırmıştır. Onun hakkında yabancı kaynaklar da iyi şehadette bulunmaktadırlar.

Küçük ve büyük 24 muharebede bulunarak 40'a yakın yara aldığı rivayet edilmektedir. Emellerinin en başında babası zamanındaki yerlerin geri alınması geliyordu ki, bu gaye için çalışmış ve büyük ölçüde muvaffakiyet elde etmiştir. Zamanının yerli ve yabancı kaynakları onun dirayetinden, sebatkârlığından, iyi ahlakından ve daha birçok meziyetlerinden bahsetmektedir.

Çelebi Mehmed, kısa ömrünü savaş alanlarında geçirmiş olmasına rağmen, memleketin imarına da önem vermiştir. Bursa'da yaptırdığı cami, medrese, imaret ve Yeşil Türbesi önemli sanat eserleridir. Caminin karşısına yüksekçe mevkide kendi türbesini yaptırdı. Türbenin karşısına düşen medresesi bugün müze haline getirilmiş olup, Bursa medreseleri arasında Sultaniye adı ile meşhurdur.

Bunlardan başka Edirne'de Emir Süleyman tarafından inşasına başlanan ve Musa Çelebi tarafından devam ettirilen Ulu Cami (Cami-i Atik) nin tamamlanması da ona nasip olmuştur. Çelebi Mehmed, bu eski Camiye vakıf olmak üzere Edirne'deki bedesteni yaptırmıştır
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#5 C.tesi 31 Ekim - 15:01

İkinci Murad Han

Altıncı Osmanlı padişahıdır. Babası Çelebi Sultan Mehmed’dir. 1404 de Amasya'da doğdu. Çocukluğu Amasya, Bursa ve Edirne'de geçti. Küçüklüğünden itibaren devrin büyük âlimlerinden okuyarak yetişti. On iki yaşındayken idari ve askeri bilgileri öğrenip, tecrübe sahibi olması için, lalası Yörgüç Paşanın yanında Amasya Valiliğine tayin edildi.

Şehzade Murad, ilk vazife yeri Amasya'dayken, 1416 da asi Börklüce Mustafa isyanını bastırdı. 1421 de Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey ile İsfendiyar oğullarından Samsun'u aldı. Babasının vefatıyla 25 Haziran 1421 de Bursa'da tahta çıktı.

Sultan ikinci Murad Han 1422 de Osmanlı Devleti için büyük tehlike arz eden Bizans'ın entrikalarına son vermek ve Peygamber efendimiz aleyhisselam tarafından vaad edilen manevi müjdelere kavuşmak için İstanbul'u kuşattı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru, Anadolu Beyliklerini Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttı. Sultan İkinci Murad Hanın kardeşi küçük Mustafa isyan ederek Karaman ve Germiyan beylik kuvvetleriyle Bursa'yı kuşatınca, İstanbul'da kâfi miktarda kuvvet bırakıp, Edirne'ye gitti. Edirne'den Bursa'ya geçti. Küçük Mustafa yakalanıp, cezalandırıldı. Karaman, Eflak beyleri ve Venedikliler ile antlaşma yapıldı. Candarlı İsfendiyar Bey itaat altına alındı.

İstanbul kuşatmasını hızlandıran Murad Han İmparatorun şehri Venedik hakimiyetine teslim edebileceği ihtimaliyle 22 Şubat 1424 de Bizanslılarla antlaşma yaptı. Bu antlaşma ile Ege ve Karadeniz kıyılarını Osmanlılara terk eden Bizanslılar, yıllık otuz bin düka altın vermeyi kabul ettiler. Anadolu'da İzmir, Menteşe ve Teke beylikleri Osmanlı hakimiyetine geçti. Germiyan beyliği, Osmanlı Devletine katıldı.

1425 de Selanik'i ele geçiren Venedikliler Osmanlılara karşı Macarlar ile ittifak kurdular. 1426 da Batı Anadolu'dan hareket eden Türk denizcileri, Venediklilere ait Eğriboz, Modon ve Koron'a sefer yaptılar. Osmanlı-Venedik Harbi 1425-1430 yılları arasında devam etti. Venediklilerin batı ve doğu devletleriyle ittifak kurmasına rağmen, Sultan İkinci Murad Han Şubat 1430'da Selanik'i fethetti. Venedik donanması Gelibolu'da Türk donanmasına taarruz ettiyse de müthiş bir bozguna uğradı. Temmuz 1430'da Osmanlı-Venedik Harbine son veren Lapseki Antlaşması imzalandı. Selanik Osmanlılarda kaldı. Venedikliler yıllık vergiye bağlandı.

İtalyanların hakimiyetindeki Yanya'da ahali despot kavgalarından bıkmıştı. Yanyalılar Selanik'te bulunan Osmanlı Sultanı İkinci Murad Hana müracaat edip, Türk adaletine sığınarak hürriyet istediler. Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, ahalinin hürriyetine dair Sultan Murad Hanın fermanını getirince, şehrin anahtarı Osmanlılara teslim edildi. Böylece 1431 de Yanya ve çevresi de Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu. Balkanlarda ahalinin Osmanlı adaletini, kendi ırk, din, dil ve kültüründen olan idareye tercihi, başta Papalık olmak üzere Hıristiyan kral, despot ve prenslerini telaşa düşürdü. Balkan milletlerinin Osmanlı idaresini tercih etmelerinin önüne geçmek için, içeride ahaliye zulüm, dışarıda da diğer devletlerle ittifak kurdular. Türkü Türke düşürmek için, hakimiyet mücadelesindeki Anadolu beyliklerini Osmanlılar üzerine saldırtırken, Papanın da teşvikiyle büyük bir Haçlı ordusu kurmak için hazırlıklara başladılar.

1435 de Karamanoğlu İbrahim Bey yola getirildikten sonra İkinci Murad Han Rumeli'ye geçti. Akıncı Beyi Ali Bey'e Macaristan'ı vurma emri verildi. 1437 de Ali Bey'in kırk beş gün süren Macaristan akınında, Demirkapı geçilerek Erdel'e girildi. Akıncılar Macar şehirlerinin askeri mevkilerini tahrip edip, yetmiş bin esir alarak, pek çok ganimetle döndüler. Osmanlılara karşı düşmanca tavır alan Sırp kralı Brankoviç'ten, 1439 da ülkesinin başşehri Semendire'nin anahtarı istendi. Brankoviç, Osmanlı teklifini kabul etmediği gibi ayrıca ordu hazırlattı. Osmanlıların taarruz harekâtını haber alan Brankoviç, Semendire'nin müdafaasını oğluna bırakıp, Macar kralına sığındı. Üç ay kuşatmadan sonra Semendire kalesi 27 Ağustos 1439 da fethedildi.

Almanya imparatoru ve Macaristan kralı İkinci Albert, Semendire'yi kurtarmak için sefere çıktı. Macaristan seferi kumandanlarından İshak Bey ve Osman Çelebi kumandasındaki Osmanlı ordusuyla karşılaşan İkinci Albert, muharebe başlamadan ordusuyla kaçmaya başladı. Macar ordusunun müthiş bir bozgun havasıyla kaçışı, İkinci Albert'i de korkuttu. Albert bu telaş içinde canını zor kurtardı. Bu seferden ürken Bosna kralı Tvartko yıllık yirmi bin düka altın vergisini, yirmi beş bin düka altına çıkardı.

1441 de Belgrad kuşatmasının neticesiz kalışı Avrupalıları ümitlendirip, yeni bir ittifaka heveslenmelerine sebep oldu. Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş'un Bosna'ya girişi, Balkan hükümdarlarının ve Anadolu beyliklerinin Osmanlılara karşı birleşmesine yol açtı. Bu sırada İkinci Murad Hanın Karamanoğulları meselesiyle meşgul olmasından istifade eden Haçlı ordusu, 1443 de Tuna'yı aşarak Sofya ve Niş'i aldı. 1444 de Yalvaç Muharebesinde iki taraf da kesin bir üstünlük kuramadı. Haçlılar, geri çekildiler. Neticede 12 Temmuz 1444 de Macarlarla on yıl süreli Segedin Sulh Antlaşması imzalandı.

Sultan İkinci Murad Han, Segedin Antlaşmasından sonra; Hacı Bayram-ı Veli'nin İstanbul'u fethedeceğini işaret buyurduğu oğlu Mehmed (Fatih) lehine; ''Sağlığımda oğlumun padişahlığını göreyim'' diyerek saltanattan çekildi. Osmanlı tahtına on iki yaşındaki İkinci Mehmed Hanın geçirilmesi on yıllık Segedin Sulh Antlaşmasına rağmen, başta papalık ve Macarlar olmak üzere Avrupa Devletini ümitlendirdi. Osmanlılara karşı birleşerek hazırlıklarını süratle tamamladılar. Hunyadi Yanoş, Segedin Antlaşmasını bozarak, yanında papalık kuvvetleri de olduğu halde, büyük bir Haçlı ordusuyla hareket etti. On iki yaşındaki Sultan Mehmed Han, ömrünün yirmi sekiz yılını muharebe meydanlarında geçiren babası ikinci Murad Hanı yaşından ümit edilmeyecek ifadelerin bulunduğu tarihi davet mektubu ile tahta geçmeye çağırdı. İkinci Murad Han, Manisa'dan Edirne'ye geldi.

Murad Hanın kumandayı ele almasından sonra, tecrübe, dirayet ve askerlerin içten bağlılığının da verdiği kuvvetle, Varna'da Haçlılara karşı İslam-Türk tarihinin en muhteşem zaferlerinden biri daha kazanıldı. Tekrar tahta çıkan Murad Han, ilk seferini Bizans imparatorunun kardeşi, Mora despotu Konstantin'in tecavüzkârane faaliyeti üzerine yaptı. Despot Konstantin'den, Mora'da tecavüzleri durdurması ve işgal ettiği araziden çekilmesi istendiyse de reddedildi. Elde edilen bilgiler neticesinde Turahan Bey kumandasında öncü akıncı kuvvetleri gönderildi. Sultan Murad kumandasındaki asıl Osmanlı ordusu 1446 da Korent ve Balyabadra'yı zaptetti. 1447 de Arnavutluk isyanı bastırıldı.

Macarların milli kahramanı Hunyadi Yanoş, Varna Muharebesi mağlubiyetinin lekesini silmek için Macarlardan başka Eflak, Bohemya ve Almanya'dan kuvvet toplamıştı. Asi Arnavutluk Beyi dönme İskender ile de ittifak kuran Hunyadi Yanoş kendisiyle beraber olmayan Sırbistan'ı işgal edip, Tuna'yı geçti. Haçlı ittifakına karşı cephe alan Sultan Murad Han, Türk İslam ananesince muharebeden önce antlaşma teklif ettiyse de Haçlılar kabul etmedi. 17 Ekim 1448 de başlayan ve üç gün devam eden meydan muharebesi Haçlıların bozgunu ile neticelendi. Hunyadi Yanoş canını güçlükle kurtarabildi. Murad Han, 1450 de Arnavutluk seferine çıktıysa da tamamlayamadı. 3 Şubat 1451 tarihinde vefat etti. Vasiyetnamesini tanzim edip vezirlere şahitlik ettirdi. Bursa'ya defnedildi. Türbesi, Bursa'da Muradiye mahallesinde yaptırmış olduğu cami yanındadır.

Sultan Murad, büyük bir sarsıntıdan yeni çıkmış olan devletin hükümdarı olduğu zaman çok gençti. Anadolu'da Timur Hanla yeniden ortaya çıkan Türk Beyliklerinin; Rumeli'de ise devletin zaafından istifade etmek için fırsat gözleyen Balkan ve Avrupa devletlerinin korkunç ihtiraslarıyla karşı karşıya idi. Bizans, devletin başına her gün yeni bir gaile, bir iç buhran açmak için sinsi sinsi çalışıyordu. Böyle buhranlı bir devirde devlet idaresini eline alan Sultan Murad Han, hayatı boyunca, Anadolu'da Türk birliğinin kökleşmesi için çalıştı. Rumeli'de tabii hudutlar içinde yaşamayı tercih etmesine rağmen, memleket menfaati icap ettiği vakit asla vazifeden kaçmayacak ve hayatını bu uğurda fedadan çekinmeyecek kadar cesur, metin, iradeli, azimkâr idi.

İç ve dış gailelerle geçen hükümdarlık hayatı sonunda, sadece siyasi ve askeri bakımdan değil, medeniyet bakımından da yeniçağı açacak olan oğlu Sultan Mehmed'e mamur ve her türlü ilmi gelişmeye hazır bir ülke bıraktı. Murad Han, ince ruhlu, hassas, lütufkâr adil, merhametli olup sözüne sadık, cesur ve tedbir sahibi, kumanda kabiliyeti yüksek bir devlet adamıydı. On iki yaşında şehzade iken başlayan muharebe hayatı, vefatına kadar devam etti.

İlmi sohbetleri sever, âlimleri himaye eder ve onların ihtiyaçlarını karşılardı. Haftanın iki gününü ilim meclisinde sohbetle geçirirdi. Kendisinin de ilmi ve ibadeti çok; zühd, vera ve takvası pek fazlaydı.

Hemen bütün ömrünü gaza meydanlarında geçirdiği halde, imar işlerine ehemmiyet verip çok eser bıraktığı için Ebü'l-Hayrat diye anıldı. Bursa, Edirne ve başka şehirlerde, yoksullar için imaret ve ulema için medrese yaptırdı. Edirne'de darülhadis ve buna gelir olarak Tahtakale Hamamı, Alacahamam ve Üç Şerefli Camiini yaptırıp, bunları birçok vakıflarla destekledi. Bursa'da Muradiye semtinde cami, medrese ve imaret yaptırdı. Edirne'de Ergene civarında bir köprü yaptırıp, Uzunköprü kasabasını kurdu. Selanik ve İpsala'da da camiler inşa ettirdi. Her yıl Kudüs, Halil-ür-Rahman, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere yoksulları için otuz beş bin altın gönderirdi. Ankara bölgesinde Balıkhisarı adlı büyük bir subaşılığın köylerini Mekke yoksullarına vakfetmişti.

Bulunduğu şehirde her yıl on bin altını kendi eliyle seyyidlere paylaştırırdı. Tebeasının hakkına ziyadesiyle riayet eder, kul hakkından pek sakınırdı. Babası Çelebi Sultan Mehmed Handan kalma, Mekke-i mükerreme ve Medine-i münevvere fakirlerine hediye gönderme âdetini devam ettirdi.

İlme ve âlimlere çok hürmet edip evliyaya izzet ve ikramda kusur etmediği için memleketi âlim ve evliya yurdu oldu. Herkesin duasını aldı, pek kıymetli eserlerin yazılmasına, tercüme edilip Türkçeye kazandırılmasına ve kıymetli ilim müesseselerinin inşâsına vesile oldu. Yazılan eserlerde açık bir dil kullanılmasını emrederek Türkçe yazmak hususunda titizlik gösterdi. Devrinde Osmanlı sarayı, âlim ve şairlerin buluştuğu bir yer oldu. Büyük âlim Molla Yegan bile ona hac dönüşünde hediye olarak, Fatih'in hocası âlim Molla Gürani'yi getirmişti. Bu husus hiçbir milletin kültür tarihinde rastlanılmayan eşsiz bir hadise olup, ikinci Murad Hanın ilme verdiği değeri de gösterir. Osmanlı Devletinde devrinde en çok eser yazılan padişah olması bakımından dikkat çeker. Gerçekten onun devrinde pek çok eser yazılmış ve Osmanlı sarayı eserler hazinesi durumuna gelmiştir.

Devrinde görülen geniş tabanlı bu kültür faaliyeti sonraki asırlara da temel teşkil etmiştir.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#6 C.tesi 31 Ekim - 15:01

İkinci Bayezid Han

Sekizinci Osmanlı padişahıdır. Fatih Sultan Mehmed’in iki oğlundan büyüğüdür. 1447 yılında doğdu. Küçük yaştan itibaren tam bir ihtimamla yetiştirilen şehzade Bayezid, devrin en kıymetli âlimleri elinde tahsil gördü. Küçük yaşta, Hadım Ali Paşa nezaretinde Amasya valisi oldu. 16 yaşında da 1473 Otlukbeli savaşına sağ kol kumandanı olarak katıldı. Babası Fatih, 3 Mayıs 1481 tarihinde sefere giderken Gebze’de vefat edince, 20 Mayıs 1481’de tahta çıktı.

Önce iç isyanı bastırdı, birliği sağladı. 16 Ocak 1482’de Venediklilerle bir antlaşma imzalayıp Hıristiyan birliğini bozarak, en kuvvetli uzuvlarından birini felce uğrattı. Böylece, zahiren de olsa, onların dostluğunu temin ederek, 17 yıl Osmanlılar aleyhindeki teşebbüslere seyirci kalmalarını sağladı.

Boğdan Voyvodasının yıllık vergisini ödememesi ve aleyhte faaliyetleri üzerine 1484 yılında bu ülkeye karşı sefere çıkan Bayezid, 15 Temmuz'da Kil’i ve 11 Ağustos’ta Akkerman Kalesini fethetti.

Sultan Bayezid, Osmanlı Devletinin dış politikasına başka bir yön verdi. 1498 senesi ilk ve sonbaharında Silistre sancakbeyi Bali Bey kumandasında 40 bin kişilik akıncı birliği Lehistan’a Osmanlı tarihinin en büyük akın hareketlerini gerçekleştirdiler. Bu arada Venediklilerin Mora üzerine tecavüzi hareketlerde bulunması üzerine de Sultan, 1499 da Mora seferine çıktı. 25 Ağustosta İnebahtı, 9 Ağustos 1500 de Modon ve 16 Ağustosta Koron Venediklilerden alındı.

Bayezid Han batıda daha önemli fetihlere başlama noktasındayken, doğuda büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldı. Bu sebepten Osmanlı Sultanı 1502’den sonra zamanını Safevi hükümdarı Şah İsmail’in türlü entrikalarını karşılamaya hasretti.

Sultan Bayezid son zamanlarında, oğlu Selim’e; “Adaletten ayrılma, acizlere ve biçarelere karşı merhametli ol. Kimsesizlere şefkat göster, herkesin sana ram olmasını istiyorsan ulemaya çok saygı göster; zaruret olmadıkça kimseye sert davranma” diye nasihat ettikten sonra, çok dua etti ve Allahü teâlânın mübarek etmesi dileğiyle saltanatı ona teslim etti.

Bayezid Han, daha sonra Dimetoka’daki saraya giderken Abalar köyü mevkiinde hastalanarak 26 Mayıs 1512 günü vefat etti. Kabri İstanbul’da Bayezid’deki caminin yanındaki türbededir. İlim sahibi, takva, adalet ve merhametten ayrılmayan vakarlı ve hilmiyle meşhur bir padişah olduğu için Veli Bayezid olarak bilinir. Bayezid meydanında kendi külliyesi ile birlikte camiinin inşası bitince Padişah: “Her kim ömrü boyunca ikindi ve akşam namazlarının sünnetlerini terk etmemiş ise, ilk Cuma namazında imam olsun!” buyurmuştu. Bu hususta kendisinden başka kimse çıkmamış, sulhte ve seferde hiçbir sünneti bırakmadığı için namazı kendisi kıldırmıştır. Sultan Bayezid’in mührünü taşıyan sayısız yazma eserin Türkiye ve Avrupa kütüphanelerinde bulunması onun kültür faaliyetlerini açıkça göstermektedir.

Bayezid Han vaktinin çoğunu mütalaa ile geçirir, okuduğu kitaplar hakkında düşüncesini yazardı. Namına çok eser yazılmıştır. O, eserlerin açık ve anlaşılır bir dil ile yazılmasını emrederdi. Bu yönüyle Türk diline verdiği ehemmiyet ortaya çıkmaktadır.

Bayezid Hanın âlimliği, şairliği, hat sanatkârlığı, ilim ve şiir erbabına gösterdiği saygı ve sevgi, Fatih Sultan Mehmed’in oğluna yakışır derecedeydi.

Sultan İkinci Bayezid Hanın otuz seneden fazla süren saltanatı boyunca, sulh ve sükunu tercih etmesi, donanmayı yenileyip hazırlıklar yapması, kendisinden sonra tahta geçen oğlu Yavuz Sultan Selim Hanın fasılasız seferler ile meşgul olmasına vesile oldu. Zamanında yeniçeri ocağını genişletti. Ağa bölükleri kuruldu. Donanmaya ehemmiyet verilerek, yelkenli savaş gemileri yapıldı ve gemilere uzun menzilli toplar yerleştirildi. Timar teşkilatında değişiklik yapıldı. Sultan Bayezid bir taraftan devlet teşkilatını sağlamlaştırarak halkın huzur ve sükununu temin etmek için uğraşırken, diğer taraftan doğudan batıya kadar bütün müslümanların meseleleri ile ilgilendi.

Memleketin her tarafında imar faaliyetlerini devam ettirdi. Yaptırdığı en önemli eserler arasında Amasya’da medrese, cami ve zaviye, Edirne’de bir darüşşifa ve İstanbul’da Bayezid Camii, medrese ve imareti başta gelmektedir.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#7 C.tesi 31 Ekim - 15:02

Birinci Selim Han (Yavuz)

İslam halifelerinin yetmiş dördüncüsü ve Osmanlı padişahlarının dokuzuncusudur. İkinci Bayezid hanın oğlu, sultan Süleyman hanın babasıdır. Hilafeti Osmanlı padişahlarına bağlayan budur. 1470 de doğup, 1520 de vefat etti. Fatih’de sultan Selim camii bahçesindedir.

1514 de Çaldıran’da İran şahı İsmaili Safeviyi mağlup ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslamiyet'e büyük hizmet etti.

Tebriz’i de aldı. 1516 da İstanbul'da ilk tersaneyi yaptı. Burada gemiler inşa edildi. 1517 de Mısır’ı aldı. Haremeyni şerifeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde, (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) diye ismini okuttu. Mısır’daki son Abbasi halifesi olan Yakub bin Müstemsik-billahdan emanetleri alarak halife oldu. Böylece Halifelik Osmanlılara geçti. Büyük donanma yaptı. 1520 de Çorlu ovasında hastalanarak vefat etti.

Sekiz buçuk senede devleti iki kat büyüttü. Yavuz adını kazandı. Türbesinin yanındaki bir türbede, kızı Hatice sultan ile bunun da kızı Hanım sultan vardır. Başka bir türbede, sultan Süleyman’ın validesi Hafsa sultan ile sultan Süleyman’ın üç oğlu Murad, Mahmud ve Abdullah efendiler vardır. Bir türbede de sultan Abdülmecid han medfundur. Kızı Şah sultan, Davutpaşa’da bir cami ve tekke ve Eyyub’de Bahariyye caddesi ile deniz arasında (Şah Sultan camii)ni ve yanında, ilk şeyhi Merkez efendi olan tekkesini 1555 de yaptırmış olup, bu cami yanındaki türbededir.

Selim hanın kız kardeşi Gevher Müluk sultanın kızı Nesli-şah sultan, Edirnekapı’da ve İstinye’de birer cami yaptırmıştır. Zevci İskender bey ile birlikte Eyyubde zal Mahmud paşa camii yanındadır. Gevher Müluk sultan ve zevci Muhammed bey de buradadır.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#8 C.tesi 31 Ekim - 15:03

Birinci Süleyman Han (Kanuni)

Kanuni sultan Süleyman, İslam halifelerinin yetmiş beşincisi ve Osmanlı padişahlarının onuncusudur. Yavuz sultan Selim hanın oğlu, ikinci Selim hanın babasıdır. 1494 senesinde doğup, 1566 da vefat etti. Süleymaniyye camii yanındaki türbededir. İkinci Süleyman ve ikinci Ahmed han da bu türbededirler.

1520 de halife oldu. Onüç kere cihad yaptı. Hepsinde zafer kazandı. Yaptığı donanma, Avrupa’da birinci idi. Atlas okyanusundan Umman denizine kadar ve Macaristan, Kırım ve Kazan’dan Habeşistan’a kadar geniş yerleri, Allahü teâlânın dini ile, adalet ile idare etti.

Almanya İmparatoru ve İspanya kralı olan Şarlken yani beşinci Şarl 1526 senesinde Fransa’ya saldırdığı zaman, Fransızlar Osmanlı devletinden yardım istedi. Sultan Süleyman, Barbaros Hayreddin paşayı büyük bir donanma ile imdada gönderdi. Şarlken, Fransa ile sulh yapmaya mecbur oldu. Karada da, sultan Süleyman’ın idare ettiği Osmanlı ordusuna mağlup oldu.

Sultan Süleyman han pek çok hayır ve hasenat yaptı. Sultan Selim, Şahzadebaşı, Cihangir ve Süleymaniyye camilerini ve Anadolu ve Rumelinin her yerinde, Rodos ve başka adalarda müzeyyen camiler, medrese, hastaneler, aşhaneler, yollar, köprüler yaptı. Kızları, damatları, kumandanları da sayılamayacak kadar çok hayırlı eserler bıraktı. Kur'an-ı kerimi sekiz kere yazdı.

1526 da Fransa hükümeti, sultan Süleymana sığındı. 1539 da Osmanlı donanması, Avrupalıların birleşik deniz kuvvetlerini bozguna uğrattı. 1555 de Süleymaniyye camii ve külliyesi yapıldı. 1559 da Avrupalıların donanmaları ikinci bozguna uğradı. Eyyubde (Baba Haydar) camiini yaptırdı.

(Kamus-ul alam)da diyor ki, (Sultan Süleymanın kızı Şah sultan ile damadı Zal Mahmud paşa, Eyyubde Defterdar caddesinde büyük bir cami yapmışlardır. İkisi de 1562 senesinde vefat ettiler.) Cami yanındaki türbededirler. Sultan üçüncü Selim hanın büyük hemşiresi Şah sultan bu camiin yanına bir mektep ve kendi için bir türbe yaptırdı. Türbede zevci Mustafa paşa ile validesi sultan da vardır. Sultan Mahmud han ve son olarak 1960 da, başvekil Adnan Menderes, camii ve türbeyi tamir ettiler.

Oğlu sultan Cihangirin ruhu için, 1559 da Cihangir camiini yaptı. Cihangir 1552 de Halebde vefat etmiş, Şahzade camii yanında ağabeyisi Muhammed sultanın türbesine defnedilmiştir. Cihangir camii üç defa yandı. Son olarak, ikinci Mahmud hanın sadr-ı azamı silahdar Ali paşa 1823 de yaptırmıştır.

Avrupalıların, Büyük Türk ve Muhteşem Süleyman lakaplarını verdiği, Kanuni Sultan Süleyman, padişah olunca önce, memleketin iç işlerini düzeltip, Osmanlı ülkesinde huzur ve sükun temin ettikten sonra, Avrupa seferlerine başladı.

Avrupa Seferleri
Belgrat Seferi: Yavuz Sultan Selim Han devrinde Osmanlı Devleti doğu siyasetini takip ederek, hudutlarını emniyete almıştı. Bu sebeple Sultan Süleyman Han, doğudan emin olarak ilk seferlerini Avrupa üzerine yaptı. Macar Kralı II. Layoş’un, Kutsal Roma Cermen İmparatoru Şarlken’e güvenerek, Osmanlı elçisine düşmanca davranması üzerine, Orta Avrupa’nın kilidi sayılan ve önceki devirlerde üç defa kuşatılıp alınamayan, Belgrat üzerine sefere çıktı. 18 Mayıs 1521 de İstanbul’dan hareket eden Kanuni Sultan Süleyman Han, 29 Ağustosa kadar şehrin çevresindeki kaleleri fethettirdi. 29 Ağustos 1521 de Belgrat Kalesi de teslim alınarak, 30 ağustos Cuma günü, şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilip, Cuma namazı kılındı. Belgrat’ın imarı için hazineden büyük yardımlar yapıldı.

Mohaç Seferi: Macar Kralı II. Layoş’un; Şarlken ile akrabalık kurup, Osmanlı Devletine karşı İran Safevi Devleti ve Sultan Süleyman Hanın hakimiyetindeki Eflak ve Boğdan beylikleriyle ittifak kurması, Papalığın Haçlı ruhu ile Hıristiyanları kışkırtması ve esir Fransız Kralı için annesinin, Osmanlı Sultanından yardım istemesi üzerine bu sefer tertip edildi. 23 Nisan 1526 da İstanbul’dan hareket eden Kanuni, 29 Ağustos 1526 da Macaristan ve Haçlı ordusunu Mohaç Meydan Muharebesinde büyük bir mağlubiyete uğratarak, zafer kazandı. Macaristan Krallığının başşehri Budin (Budapeşte) dahil Macaristan, Erdel (Transilvanya) Türklerin hakimiyetine geçti.

Avusturya Seferi: Mohaç, Meydan Muharebesinden sonra, Macaristan’da askeri harekat bitti. Fakat siyasi faaliyetler başladı. Osmanlı padişahının, Budin muhafazasına ahalinin de arzusuyla tayin ettiği, Erdel Voyvodası Zapolya’ya karşı, Viyana Arşidükü Ferdinand, Macar kralı olmak için harekete geçti. Ferdinand 1527 de Macaristan’a girip Zapolya’yı mağlub ederek, Budin’i işgal etti. Macaristan’daki hudut hadiseleri ve Zapolya’ya yardımda bulunmak üzere Sultan Süleyman Han, 10 Mayıs 1529 da Avusturya Seferine çıktı. Ferdinand’ın işgalindeki Budin 8 Eylül 1529 da teslim alındı. Zapolya 14 Eylülde Osmanlıya sadık kalmak şartıyla Kral Yanoş ünvanıyla Macar tahtına geçirildi. Osmanlı Ordusu 22 Eylülde Avusturya’ya girdi ve 25 Eylülde Viyana önlerine geldi. Viyana’nın teslimini isteyen Sultan Süleyman Han, teklifin kabul edilmemesi üzerine; 27 Eylül 1529 da şehri kuşattı.

1529 Avusturya Seferinde Türk akıncıları Osmanlı Tarihinin en büyük akın hareketini yaptılar. Avusturya, Güney Almanya toprakları Türk akıncılarınca çiğnenerek, bütün Avrupa Osmanlıların azametini, şaşasını gördü. Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru Şarlken korktuğundan, meydan muharebesi için ortaya çıkamadı. Mevsim ve şartların elverişsiz olması üzerine Osmanlı padişahı, ordusuyla 16 Ekim 1529 da Viyana’dan Budin’e hareket etti. 1530 da Arşidük Ferdinand’ın elçi heyeti İstanbul’da sultanla görüştü. İsteklerinde samimi olmayan Ferdinand, sulh görüşmeleri yapılırken tekrar Budin’i kuşattırdı. Şehir, Türk kuvvetleri ve Macarlar tarafından müdafaa edilerek, kuşatma kaldırttırıldı.

Alman Seferi: Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru Şarlken’in ve kardeşi Avusturya ve Bohemya Kralı Ferdinand’ın Macaristan’ın içişlerine karışması üzerine Kral Yanoş, Sultan Süleyman Handan yardım istedi. Padişah, 25 Nisan 1532 de Alman seferine çıkıp, yüz yirmi bin mevcutlu ordusuyla Avusturya’yı zaptetti. Şarlken 250.000 kişiden fazla Hıristiyan ordusuyla Osmanlıların karşısına çıkmaya cesaret edemedi. Osmanlı Sultanının Alman Seferi de, düşman ülkesinin ezilmesi ve Avusturyalılardan birçok kaleyi almasıyla neticelendi. Sultan Süleyman Hanın, Alman Seferi münasebetiyle Orta Avrupa’da bulunmasından korkup, meydan muharebesinden kaçan Şarlken, 22 Haziran 1533 tarihli İstanbulAntlaşmasıyla Osmanlı Devletinin ve Sultanın üstünlüğünü kabul etti. İstanbul Antlaşmasına göre:
1) Kral Ferdinand, Sultan Süleyman Hanı baba ve metbu (kendisine tabi olunan, uyulan) bilecek ve ancak “kardeş” diye hitap ettiği veziriazamla eşit sayılacaktır. 2) Kral Ferdinand, Osmanlı ülkesine tecavüz etmeyecek ve Sultan da Avusturya ülkesiyle ahalisini kendi tebaası bilecektir. 3) Kral Ferdinand, Macaristan üzerindeki veraset iddialarından vazgeçecek; Macaristan’ın batısı ve kuzey batısındaki arazisinin hakimi olacaktır. 4) Macar Kralı Yanoş ile Kral Ferdinand arasında, Osmanlıların uygun göreceği hudut geçerli olacaktır. 5) Eski Kraliçe ve Ferdinand’ın kızkardeşi Maria’nın kocasından miras kalan malikhane, geçimi için ihsan edilecektir. 6) Bu antlaşma geçici değil, devamlıdır.

Avrupa’da, Fransa’dan başka Avusturya’nın da Osmanlı Sultanının himayesini kabul etmesiyle Şarlken’in “Avrupa İmparatorluğu” kurma projesi gerçekleşemedi. Türklerin takib ettiği cihanşümul dünya hakimiyeti siyaseti gereğince, Kanuni Sultan Süleyman Han ve Osmanlı Devleti, Avrupa’da tek başına söz sahibi oldu.

Boğdan Seferi: Osmanlı Devletinin düşmanlarıyla işbirliği yapan Boğdan Voyvodalığının bazı hareketleri üzerine sefere karar verildi. 8 Temmuz 1538 de İstanbul’dan hareket eden padişahın, Avrupa içlerine ilerlerken düşman ülkesinde bile ahalinin canına, ırzına, malına, mülküne ve hatta tarlasındaki ekili mahsulüne zarar verdirtmeden hareketi güzel bir adalet örneği oluyordu. Mimar Sinan bu seferde, kenarı bataklık bir araziye sahip, Prut Nehri üzerine büyük ve sağlam bir köprü yaparak Osmanlı ordusunun yoluna devam etmesini temin etti. 15 Eylül 1538 de Boğdan Voyvodalığının merkezi Suçava’ya girildi. Ahali İslam dininin adaletini temsil eden ve Avrupa’ya medeniyet yasak kelimeüren Osmanlıyı istediğinden, Voyvoda kaçmak mecburiyetinde kaldı. Boğdan meselesini halleden Sultan Süleyman Han, büyük ganimetlerle 27 Kasımda İstanbul’a döndü.

Budin Seferi: Osmanlı Devletine tâbi Macaristan Kralı Yanoş ölünce, Kral Ferdinand fırsattan istifadeyle Budin’e büyük bir Avusturya-Alman ordusu sevk etti. Macar Kraliçesi İsabelle, Sultan Süleyman Handan ve ordusundan yardım istedi. 20 Haziran 1541 de İstanbul’dan hareket eden padişahın yaklaşmakta olduğunu haber alan düşman, Tuna Nehrini geçmeye çalışırken, Osmanlı ordusunun mahirane hareketiyle 21/22 Ağustos gecesi imha edildi. İstabur Zaferiyle Budin ve Macaristan, antlaşmaya sadık kalmayan Avusturya-Alman Kralı Ferdinand’ın istilasından kurtarıldı. Macaristan Osmanlı Devletine katılarak, 30 Ağustos 1541 de Budin Beylerbeyliği ve idare teşkilatı kuruldu. Budin’in en büyük kilisesi camiye çevrilip, “Fethiye” adı verildi. Kanuni bu camide, Ebüssü’ud Efendinin imametinde 2 Eylül 1541’de ilk Cuma namazını kıldı. Budin’de adaleti tesis ettirdi. Defalarca verdiği sözü tutmayarak, tekrar riyakârca Macar Krallığına talib olduğunu iddia eden Kral Ferdinand’ın isteği Osmanlı Devletince reddedildi.

Kral Ferdinand, 1542 yazında, yıllık vergi karşılığında Macar Krallığının kendisine verilmesini tekrar teklif ettiyse de bu teklif dikkate alınmadı. Ferdinand, Budin’in bir Türk eyaleti olmasından ürkerek, telaşa kapıldı. Avrupa’da Türk-İslam tehlikesinden bahsederek, propagandaya başladı. Avusturya, Alman ve diğer Avrupa milletlerinden 100.000 mevcutlu büyük bir Hıristiyan ordusu topladı. Peşte Kalesini kuşatan müttefik Avrupa ordusuna karşı, Budin Beylerbeyi Yahya Paşazade Bali Bey, sekiz bin askerle müdafaada bulundu. 17 kasım 1542 de Osmanlı ordusunun başında istanbul’dan hareket eden Sultan Süleyman Han, henüz yoldayken, 24 Kasımda düşmana karşı gece taarruzuyla Peşte Zaferi kazanıldı. Müttefik Avrupa orduları perişan bir halde kaçarken imha edildi. Düşmanlardan pekçok esir ve ganimet alındı. Zafer haberi padişaha ulaşınca Edirne’de kaldı.

Avusturya Seferi: Estergon Seferi de denilen bu sefere, Osmanlı eyaleti haline gelen Budin’in emniyet ve teşkilatını pekiştirmek için çıkıldı. Padişahın emriyle Budin Kalesine İslam ahali iskan edilip, dini müesseselerin yapımına başlandı. Âlimler tayin edilerek Avrupa’ya İslam dininin daha da yayılarak, yerleşmesi için faaliyetler genişletildi. 23 Nisan 1543 de İstanbul’dan hareket eden Kanuni yol boyunca alınması lüzumlu mevkileri fethettirerek 29 Temmuz 1543 de Tuna Nehri sahilinde ve Budin yakınlarındaki başpiskoposluk merkezi Estergon önüne vararak şehri kuşattı.

Estergon Kalesindeki Alman, İtalyan ve İspanyol muhafız askerleri teslim teklifini kabul etmeyince, devrin en büyük ve tesirli ateşli silahlarına sahip Osmanlı ordusu, 315 topla kaleyi döğmeye başladı. Kanuni’nin en muhteşem seferlerinden biri olan Estergon Seferine gayet planlı ve tedarikli çıkılmıştı. Anadolu ve Rumeli orduları padişahın maiyetinde, çeşitli sınıfların aldığı sefer tertibi, mühimmatı ve erzağı mükemmeldi. Estergon, Osmanlı kuşatmasına on iki gün mukavemet edebildi. 10 Ağustosta müdafilerin çekilip, gitmesine müsaade edildi. Şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilerek Kanuni Sultan Süleyman Han, Cuma namazını burada kıldı.

Osmanlı fütühatı, Avrupa’da devam ederek eski Macar krallarının taht merkezi İstolni-Belgrat 20 Ağustosta kuşatıldı. 4 Eylülde fethedilen İstolni-Belgrat’ta büyük kilise camiye çevrildi. Mevsim ilerlediğinden Padişah, 7 Eylülde İstanbul’a hareket etti. Avrupa’daki fetihler durmayıp, Budin Beylerbeyi Avusturya kalelerine karşı harekatı devam ettirdi.

On altıncı yüzyılın ortalarında Avrupa’da Osmanlı askeri kuvvetlerinin bu muhteşem başarıları yanında Akdeniz’de ve Atlas Okyanusunda hepsi birer denizkurdu olan Türk leventleri de Osmanlı bayrağını şan ve şerefle dalgalandırıyorlardı. Bu kara ve deniz harekatlarından Fransa da menfaatleniyordu. Mukaddes Roma-Cermen İmparatoru ünvanı taşımak arzusuyla Avrupa siyasetinde hakim rol oynamak isteyen Şarlken’in elinde esir olan Fransa Kralı I. Fransuva, annesi vasıtasıyla Kanuni’den yardım talep ediyordu. Fransızlara yardım eden Osmanlılardan korkan Şarlken, Kanuni’yle antlaşmak için elçilik heyeti gönderdi. Osmanlı devlet adamları tarafından kabul edilen Şarlken ve kardeşi Ferdinand’ın elçilik heyetleri ile uzun süren müzakereler oldu. 13 Haziran 1547 Antlaşması’na göre, Almanya ve Avusturya Osmanlılara yıllık otuz bin Duka vergi vermeyi kabul ettiler. İmparator ünvanını kullanmamayı kabul eden Şarlken İstanbul Antlaşması’nı 1 Ağustos’da imzalayınca Osmanlı padişahı da bu antlaşmayı 8 Ekim 1547 de tasdik etti.

Zigetvar Seferi: Osmanlı ordusunun İran seferlerinde, Safevi Devleti ile Papalık ve Hıristiyan devletler bir olup aralarında anlaşarak Avusturya ve Macaristan’da çeşitli hadiseler çıkartıyorlardı. 1562 Osmanlı-Avusturya Antlaşması’nda kabul ettikleri vergiyi ödemedikleri gibi yeni Kral II. Maksimilyan’ın olumsuz tutumu ve Zigatvar Kalesindeki düşman kuvvetlerin ahaliyi taciz etmeleri üzerine, Osmanlı ordusu başlarında Sultan olduğu halde 1 Mart 1566 da İstanbul’dan hareket etti. Sultan Süleyman Han, on üçüncü olarak çıktığı bu seferinde yetmiş üç yaşındaydı. Hayatı, seferden sefere koşarak insanlığı, Hakka kavuşturacak yola davetle geçmişti. Bir takım hastalıklarla durumu iyi olmayan, ayaklarında nikris hastalığı bulunan Padişah, zulmün önüne geçmek, ahalinin huzur ve güveni için, hasta haliyle Osmanlı tarihinin en muhteşem askeri harekâtı kabul edilen sefere bazen araba, bazı yerde tahtırevan ile gidiyor ve yerleşim merkezlerine girileceği zaman, ata binerek en muteber psikolojik metodları tatbik ederek ilerliyordu. 1566 Ağustos başında kuşatılan Zigetvar Kalesini, Zerniski Makloş müdafaa etmekteydi. Günlerce süren kuşatmada birçok defa umumi hücumlar yapıldı. Zigetvar Kuşatmasından iyice bunalan Kont Zerniski, Eylül başındaki huruc harekatında öldürülünce 7 Eylülde kale fethedildi. Kanuni 6-7 Eylül gecesi vefat ettiyse de, askerin moralinde bozukluk meydana gelmemesi için, ordudan gizli tutuldu. Bu sefer ile Zigetvar’dan başka; Güle, Lügos ve diğer bazı kaleler de fethedildi.

Doğu Seferleri
Kanuni, batıda Hıristiyan Avrupa devletleri ile mücadele ederken, İran’daki Şii Safevi Devleti de, Mukaddes Roma-Cermen Devletiyle Osmanlılara karşı ittifak kurup, Doğu Anadolu’da hududa tecavüz ettikleri gibi, Sünni ahaliye de zulmediyorlardı. Safevilerin ajanları Osmanlı ülkesinde faaliyet gösterip, Celaliler vasıtasıyla iç isyanlar çıkarmak istiyorlardı. Şah Tahmasb’ın bu düşmanca davranışları yüzünden Sultan Süleyman Han, harekete geçti. 27 Ekim 1533 de Vezir-i azam Makbul İbrahim Paşayı İstanbul’dan doğuya gönderen Sultan’ın kendisi de, baharda sefere çıktı.

Irakeyn Seferi: 11 Haziran 1534 de İstanbul’dan hareket eden Kanuni Sultan Süleyman Han, 20 Temmuzda Konya’ya geldi. Konya’da Mevlana Celaleddin Rumi’nin türbesini ziyaret edip, Kayseri-Sivas-Erzincan yoluyla 27 Eylülde Tebriz’e girdi. Safevilerin zulmünden bunalan şehir halkı, Kanuni’yi ve Osmanlı ordusunu sevinçle bir kurtarıcı olarak karşıladılar. Yavuz Sultan Selim Hana karşı 1514 Çaldıran mağlubiyetinin hâlâ tesirinde olan Safeviler, devamlı Osmanlılardan kaçıp, meydan muharebesi için ortaya çıkamıyorlardı. Osmanlı kuvvetlerinin bölgeye gelmesinden memnun olan ahali, âlimler, kale ve şehir hakimleri padişaha bağlılıklarını arz ettiler. Hazret-i Ali ve Hazret-i Hüseyin’in makamlarının bulunduğu Kerbela ve Hanefi mezhebinin kurucusu imam-ı a’zam Ebu Hanife’nin kabrinin bulunduğu Bağdat Valisi Zülfikâr Han ve büyük İslam âlimi ve Veliy-yi kâmil Abdülkadir-i Geylani’nin memleketi Geylan Hakimi Malik Muzaffer, Sultan Süleyman Hana bağlılıklarını bildirdiler. 24 Kasım 1534 de Bağdat’a giren Osmanlı ordusunun ardından, Azamiyye’de imam-ı a’zam’ın kabrini ziyaret edip, büyük bir türbe yapılmasını emrettikten sonra, Kanuni Sultan Süleyman Han, 30 Kasımda şehre girdi. Bağdat’ta ahalinin, âlimlerin, kumandanların ve devlet adamlarının bulunduğu bir sırada şükür ifadesi olan dini merasim yapılarak, ihsanlarda bulunuldu.

1534-1535 kışını Bağdat’ta geçiren Sultan, burada Osmanlı devlet teşkilatını tesis ettirdi. Bağdat’ın mübarek beldelerini, Kerbela’da Hazret-i Ali ve Hazret-i Hüseyin’in makamlarını ziyaret etti. Geylan’da Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin kabrine türbe ve yanına imaret, imam-ı a’zam’ın kabrine türbe yaptırdı. Safevi tehlikesini kesin olarak bertaraf etmek isteyen Kanuni, Şah Tahmasb’ın Van istikametinde olduğu haberi üzerine, harekete geçti. 1 Temmuz 1535 de Tebriz’e gelen Osmanlı Sultanı, devamlı kaçan Şah Tahmasb Safevi’yi takip için İran içerisine girildiyse de karşı çıkan olmadı. Avrupa devletlerinde ve Safevilerden elçi heyetlerini kabul eden, Sultan Süleyman Han, dönüşünde de Mevlana Muhammed Şems-i Tebrizi’nin makamı dahil mübarek beldeleri ziyaret ederek Tebriz-Diyarbekir-Antakya-Adana-Konya yoluyla 8 Ocak 1536 da İstanbul’a geldi.

Irak-ı Arab ve Irak-ı Acem fethedildiği için “İki Irak seferi” manasında Irakeyn Seferi adı verilen bu hareketin neticesinde, bölgedeki Şii Safevi hakimiyeti sona erdirilip, Bağdat dahil Basra, Osmanlı ülkesine katıldı.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#9 C.tesi 31 Ekim - 15:04

Üçüncü Murad Han

İslam halifelerinin yetmiş yedincisi, Osmanlı padişahlarının on ikincisidir. İkinci Selim hanın oğlu, sultan üçüncü Mehmed hanın babasıdır. 1546 da doğup, 1595 de vefat etti. Türbesi Ayasofya camii yanındaki, babası ikinci Selim han türbesinin yanındadır. Selim hanın türbesinde kırkdört sanduka olup, üçüncü Murad hanın validesi Nur Banu sultan ve iki padişahın şahzadeleri ve kerimeleri vardır.

1871 de beşinci baskısı yapılan (Fezleke-i Tarih-i Osmani) kitabında diyor ki:
(İkinci Selim han, saraydaki yangında yanıp yeniden yapılan daireleri ve hamamı gezerken, ayağı kayıp mermerler üzerine düştü. Bu kaza, ölümüne sebep oldu.) İslam düşmanları, (Sarı Selim hamamda zevk, safa yaparken sarhoş olduğundan düşüp öldü) diye gençleri aldatıyorlar. Uydurma tarih kitaplarına da, bu yalan ve çirkin iftiraları yazarak ecdadımızı lekeliyorlar. Evlatları, babalarına düşman yapıyorlar. Halbuki, ikinci Selim han halvetiyye meşayıhinden Süleyman Amediden feyiz almış, salih Müslüman idi.

Murad hanın türbesinde ellidört sanduka olup, Muhammed hanın validesi Safiyye sultan ve şahzade ve sultanlar buradadır. 1574 de halife oldu. Tunus’u aldı. Azerbaycan’ı, Tebriz’i aldı. Âlimleri çok severdi. Nakşibendi meşayıhinden hace Ahmed Sadık Kabiliden feyiz alarak kemale geldi. Rasadhane ve astronomik araştırmalar ile logaritma hesapları yaptırdı. Toptaşı tımarhanesini yaptı. Çok hayrat yaptı. Mescid-i harama kargir kubbeler yaptırdı. Çok para sarf ederek su da getirtti.

Murad hanın validesi Nur Banu sultan 1582 senesinde Üsküdar’da Zeyneb Kamil çocuk hastanesi yakınında bulunan Atik Valide camiini yaptırmıştır. İki minarelidir. Nur Banu sultan 1582 de vefat etmiştir. Bu camiin artıklarından Dabaklar mescidini yapmıştır. Camie yakın olarak bir de (Dar-üş-şifa) mescidi yaptırmıştır. Türkçe divanını Şemsüddin-i Sivasi şerh etmiştir.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#10 C.tesi 31 Ekim - 15:04

Üçüncü Mehmed Han

İslam halifelerinin yetmiş sekizincisidir ve Osmanlı padişahlarının on üçüncüsüdür. Üçüncü Murad hanın oğlu ve birinci Ahmed hanın babasıdır. Eğri fatihidir. 1566 da doğup, 1603 de vefat etti. Ayasofya camii bahçesindeki türbesindedir.

1593 de halife oldu. Celali eşkıyası ile ve Macarlarla uğraştı. İçkiyi sıkı yasak edip, bütün meyhaneleri kapattı. Bunun zamanında, 1603 de tütün içilmeye başlandı.

Mehmed Han, şehzadeliğinde; yüksek din, fen, idari ve askeri ilimleri, kıymetli âlimlerden öğrenerek yetiştirildi.

1583 de Manisa sancağı Valiliğine tayin edildi. Kumandanlık ve devlet idaresi siyasetini iyice öğrenmek için Manisa’ya gönderildiğinde yanına müderrisi Nasuh Nevali Efendi, lalası Sipahi Bey ile Defterdar Baş ruznamecisi Hasan Beyzade, Nişancı Lala Mehmed Paşa, Reisülküttab olarak da Abdurrahman Çelebi ve diğer vazifeliler verildi. Manisa’da valilik yaptı.

Babası Üçüncü Murad Hanın vefatından sonra Manisa’dan İstanbul’a gelip, sultan ilan edildi. İlk icraatı, devlet ve saltanatın emniyetini kuvvetlendirip, tayinlerde bulunmak oldu. Ulemadan Sadeddin Efendiyi hocalığına, Ferhad Paşayı Sadrazamlığa, Halil Paşayı da Kaptan-ı deryalığa tayin etti.

1593 den beri devam eden Avusturya harpleri esnasında, papa Sekizinci Clément’in teşvik ve propagandalarıyla, ahalisi Hıristiyan olan Osmanlı Devletine tâbi Erdel, Eflak ve Boğdan Voyvodalıkları Türklere karşı isyan ettiler. Sadrazam Ferhad Paşa, Eflak Seferi için Serdar-ı ekrem tayin edildi. 14 Mayıs 1595 de Eflak ve Boğdan’ın imtiyazlı prenslik statüsü kaldırılıp vilayet haline getirilerek, valiler tayin edildi.

Papa’nın çağrısıyla Almanya, Avusturya, Belçika, Bohemya, İtalya, Macaristan’dan toplanan elli bin piyade ve yirmi bin süvariden meydana gelen Hıristiyan ordusu, Avusturyalı Prens Mansfeld emrinde yardıma geldiğini haber alan Eflak Voyvodası Mihail, binlerce Müslümanı kılıçtan geçirip, her yeri harap etti. Prens Mansfeld, 1 Temmuz 1595 de Osmanlı idaresindeki Macaristan’ın Estergon Kalesini kuşattı. Serdar-ı ekrem Ferhad Paşanın ve eski Vezir-i azam Koca Sinan Paşanın taraftarları seferde bozgunculuk yaptılar. Ferhad Paşa vazifesinden alınarak, Koca Sinan Paşa tekrar Vezir-i azam ve serdarlığa getirildi. Birbiri ardına gelen felaketler ve ölümler sebebiyle düşman karşısında kesin zafere gidilemedi. Sadrazamlardan Ferhad Paşanın idamı, Lala Mehmed ve Koca Sinan Paşaların vefatları ve 27 Ekim 1595 Köprü Faciasıyla Akıncı Ocağının çok zarar görmesi neticesinde, Estergon, Vişegrad, Tegovişte, Yergöğü düşman eline geçti. Hıristiyanlar yerli ahaliye ve esir kumandanlara insanlık dışı fiillerde bulundular. Önemli devlet adamları ile 3500 asker, Voyvoda Mihail tarafından kazığa vuruldu.

Eflak ve Macaristan cephelerinde, Osmanlı şehirlerinin düşman ordularınca yıkılıp, yakılması, ahalinin kılıçtan geçirilmesine son vermek için Üçüncü Mehmed Han, Vezir-i azam Damad İbrahim Paşanın da tavsiyesiyle 20 Haziran 1596 tarihinde Eğri Seferine çıktı. Üçüncü Mehmed Hanın, ordusunun başında bizzat sefere çıkması askerleri coşturdu. Müslümanları zulümden kurtarmak için cihad aşkı ve şevkiyle Edirne, Filibe, Niş, Belgrad yolundan Sirem’e gelindi. 26 Ağustos 1596 tarihinde Sirem’deki Salankamen Kalesindeki harp meclisinde, isyan halindeki Erdel üzerine mi yoksa Avusturya işgalindeki Macaristan topraklarına mı sefer edilmesi müzakeresi yapıldı. Eğri’nin askeri strateji bakımından daha fazla kıymet arz etmesinden, Avusturya cephesi hedef tayin edildi. 21 Eylül 1596 tarihinde Macaristan topraklarındaki Eğri Ovasına gelen Sultan Mehmed Han, Otağ-ı Hümayuna yerleşti. 24 Eylül 1596 tarihinde başlatılan Eğri Kalesi kuşatmasında, 4 Ekimde dış kalenin fethinden sonra iç kale de 12 Ekimde teslim oldu. Eğri’deki Avusturya askeri cezalandırıldı. Şehrin en büyük kilisesi camiye çevrilerek, 18 Ekim Cuma günü Türk-İslam ananesince Sultan Mehmed Han, Cuma namazını burada kıldı.

Eğri fatihi Sultan Üçüncü Mehmed Han, 23 Ekim 1596 tarihi Harp meclisi kararınca ileri harekâta devam etti. 24 Ekim 1596 tarihinde, Haçova’da Alman, Avusturya, Çek, Fransız, İspanya, İtalyan, Leh, Macar, Papalık askerlerinden meydana gelen 300.000 mevcutlu Hıristiyan ordusuyla karşılaşıldı. 100-110.000 mevcutlu Osmanlı ordusu, 25 Ekim günü başlayan Haçova Meydan Muharebesinde 26 Ekimde düşman ordusunu mağlup etti. Haçova’da büyük bir zafer kazanılmasının ardından, 22 Aralık 1596 tarihinde İstanbul’a dönüldü. İstanbul’da Eğri ve Haçova zaferleri sevinciyle, üç gün üç gece merasim ve şenlikler yapıldı. Avusturya cephesine Satırcı Mehmed Paşa Serdar-ı ekremliğe tayin edildi.

Osmanlı Devletinin Avrupa cephesinde harplerle uğraşmasını fırsat bilen İran Safevi Devleti Anadolu’da, önce propaganda faaliyetlerini başlatıp, isyanlar çıkarttı. Celali isyanları denilen bölücü ve yıkıcı faaliyetlerin ardından, Safeviler, Osmanlı Devleti hududuna saldırdılar. Avusturya ve İran cephelerini halletmek çarelerini araştıran Üçüncü Mehmed Han, 1603 yılında 21/22 Aralık gecesi vefat etti. Ayasofya Camii bahçesindeki türbesine defnedildi.

Sultan Üçüncü Mehmed Han çok nazik, halim selim, vakur, kerim bir şahsiyete sahipti. Sancakbeyliğinden saltanata gelen son Osmanlı padişahıdır. Beş vakit namazını daima cemaatle kılardı. Devrin kaynakları dindarlığını, Peygamber efendimize, Hulefa-i raşidine, Eshab-ı kiram ve âlimlere hürmetini yazar. Bunların adı bahsedildiği an hürmeten ayağa kalkardı.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#11 C.tesi 31 Ekim - 15:05

Birinci Ahmed Han

İslam halifelerinin yetmiş dokuzuncusu ve Osmanlı padişahlarının on dördüncüsüdür. 1603 de halife oldu. 1617 de, yirmi sekiz yaşında vefat etti.

Nemçe ile yani Avusturya ile ve İranla ve Celali eşkıyası ile savaş edip galip geldi. Akıllı ve iyi idareli idi. Devlet idaresindeki başarılarında zevcesi Mahpeyker sultanın çok yardımı olmuştur.

At meydanında, sultan Ahmed Camiini, mektep ve imaretini yaptırmıştır. Camiin altı minaresi, dördünde üçer olmak üzere, onaltı şerefesi vardır. İki kere Edirne’ye, bir kere de Bursa’ya seyahat etti. Cami yanındaki türbededir.

Beytullahın ve Hucre-i seadetin perdeleri Mısırda dokunurdu. Ahmed han, İstanbul'da dokutup saygı ile göndermiştir.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#12 C.tesi 31 Ekim - 15:07

Birinci Mustafa Han

Osmanlı padişahlarının on beşincisi ve İslam halifelerinin seksenincisidir. 1591 senesinde Manisa'da doğdu. Her şehzade gibi iyi bir eğitim gördü. Ağabeyi birinci Ahmed Hanın vefatı üzerine 22 Kasım 1617 de ilk defa ekberiyet kaidesine göre, yani hanedanın en yaşlı mensubu olarak zorla tahta çıkarıldı. Sultan Mustafa Han, devlet meseleleriyle ilgilenmediğini ifade ederek saltanatı kabul etmediyse de bu hâl devlet erkanınca göz önüne alınmadı.

Ancak çok geçmeden devlet işlerinde sultanın yabancı kalması ve işlerin karışması üzerine, durumun böyle devam edemeyeceğini anlayan devlet adamları hal'ine fetva aldılar ve 26 Şubat 1618 günü Sultan Mustafa'yı tahttan indirerek yerine Genç Osman'ı çıkardılar.

Ancak yenilik taraftarı olmayanların tahrikleri neticesinde isyan eden yeniçeriler 19 Mayıs 1622 de Genç Osman'ı tahttan indirdiler. Bu durum Sultan Mustafa'nın ikinci defa tahta geçirilmesine yol açtı. Bu sırada Sultan Osman Hanın veziriazam Kara Davud paşa tarafından şehit ettirilmesi büyük karışıklıklara sebep oldu. Sultan Mustafa Han, Davud paşayı azlederek yerine Mere Hüseyin paşayı getirdiyse de, isyanlar son bulmadı. Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed paşa başkaldırarak, bölgesindeki yeniçerilerin bir kısmını öldürttü. ''Genç Osman'ın intikamını alacağım'' diye and içen Abaza, İstanbul'a gelmek için yola çıktı. Bursa’yı muhasara ettiyse de alamadı. Kış geldiği için Niğde'ye çekildi.

Anadolu'daki isyanlar ve Genç Osman’ın şehit edilmesi olayına adı karışan sipahiler, halk nezdinde kazandıkları nefreti silmek için bir divan toplantısı sırasında ayaklanarak Sultan Osman Hanın katillerinin bulunmasını istediler. Bunun üzerine Kara Davud paşa ve Kalenderoğlu denilen kişiler yakalanarak idam edildiler.

Diğer taraftan Osmanlı Devletinin iç karışıklıklarından istifade etmek isteyen Lehistan kazakları, daha önce imzalanan antlaşma şartlarına uymayarak, şayka adı verilen yüz elli civarında küçük gemiyle Osmanlı kıyılarına saldırdılar. Kazakların üzerine gönderilen Karadeniz serdarı Damad Receb paşa, kazakları takip ederek Kilgra önünde birçok gemilerini batırdı ve 21 gemiyi zaptederek beş bin esirle İstanbul'a döndü.

İstanbul'da vukubulan karışıklıklar ve Anadolu'da meydana gelen isyanlar, Osmanlı Devletinin başında daha kudretli, azimkâr ve zeki bir padişahın bulunmasını gerekli kılıyordu. Bu sebeple 1623 de sadarete getirilen Kemankeş Ali paşa, Şeyhülislam Yahya Efendi ve diğer devlet erkanı toplanarak Sultan Mustafa'nın artık makam-ı saltanatta kalmaması gerektiği hususunda karara vardılar. Nitekim verilen fetva ile 10 Eylül 1623 günü Sultan Mustafa, ikinci defa tahttan indirildi ve yerine dördüncü Murad Han geçti.

Sultan Mustafa Han, zayıf ve narin vücutlu idi. Yüzü her zaman solgun olup, üzüntülü bir görünüşü vardı. Son derece dindardı. Sık sık türbeleri ziyaret eder ve çokça sadaka dağıtırdı. Saraydaki hayatını ibadet içinde, dini eserler ve Kur'an-ı kerim okuyarak geçirirdi. Saltanatta gözü olmadığı için her iki hal'inde de en küçük bir memnuniyetsizlik göstermemiş, tahttan sevinçle inmiştir. 20 Ocak 1639 günü Topkapı Sarayında vefat eden Sultan Mustafa Han, Ayasofya Camii karşısındaki türbesinde medfundur.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#13 C.tesi 31 Ekim - 15:08

İkinci Osman Han (Genç Osman)

Osmanlı padişahlarının on altıncısı ve İslam halifelerinin seksen birincisidir. Babası Sultan birinci Ahmed Handır. 1604 senesinde İstanbul'da doğdu. İyi bir eğitimle yetiştirildi. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini öğrendi. Kuvvetli bir edebiyat, tarih, coğrafya ve matematik tahsili gördü.

26 şubat 1618 günü babasının yerine tahta geçen amcası birinci Mustafa'nın rahatsızlığı yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine Osmanlı sultanı oldu. İkinci Osman'ın tahta çıkışının ilk aylarında İran ile barış antlaşması imzalanarak harbe son verildi. 1620 yazında Halil Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması İyonya Denizini kuzeye doğru geçerek Otranto Boğazında Adriyatik'e geldi. Dıraz üssünde iki İtalya gemisini ele geçirdi. Daha sonra batıdan doğuya doğru Adriyatik Denizine geçerek Manfredonia Körfezine girdi ve İtalya'ya asker çıkardı. Kısa sürede Manfredonia liman ve şehrini fethetti. Halil Paşa bu zaferini Padişaha ve hususi bir mektupla da şeyhi Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdai hazretlerine bildirdi ve çok hayır dua aldı.

Bu sırada Boğdan Voyvodası Gratiani Osmanlıya karşı cephe almıştı. İhaneti üzerine azledilen Gratiani Lehistan'a sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 50-60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlı topraklarına saldırdı. Ancak Özi Beylerbeyi İskender Paşa, süratle harekete geçip bu kuvvetleri Turla Nehrini geçerken imha etti. Düşman ordusundan Zahire ganimet olarak alındı. Diğer taraftan Sultan Osman, Lehistan'ı ele geçirip, Baltık Denizine çıkmak, orada bir donanma kurarak, Atlas Okyanusuna geçip Avrupa Hıristiyanlığını, hem Akdeniz hem okyanus donanmalarıyla çember içine almak gayesiyle 21 Mayıs 1621 de Cuma namazını kıldıktan sonra sefere çıktı. 1 Eylül 1621 de Hotin önüne varıldı ve kale derhal kuşatma altına alındı. 35 gün devam eden muharebelerde kale birkaç defa düşmek durumuna geldiyse de yeniçerilerin itaatsizliği ve devlet adamlarının arasındaki geçimsizlikler, kesin neticenin elde edilmesine mani oldu. Ancak Nogay tatarlarının beyi Kantemir mirza ile Kırım Hanının oğlu Nureddin, Lehistan içlerine kadar akınlarda bulunarak pek çok ganimetle döndüler. Netice de kış mevsiminin gelmesi üzerine Lehistan'la barış yapılarak geri dönüldü.

Lehistan seferinde tam muvaffakiyet elde edemeyen sultan, bunun sebebinin askerlerin gayretsizliği olduğuna inanıyor ve bazı ıslahatlar yapmak istiyordu. Kapıkulu ocaklarını kaldırarak, yerine Anadolu, Suriye ve Mısır Türklerinden müteşekkil, sadece askerlikle uğraşan, padişahın emirlerine itaat eden bir ordu kurmak istiyordu. Aynı zamanda saray, harem ve ilmiye teşkilatlarında da esaslı değişiklikler düşünüyordu. Ancak onun bu ıslahat fikirlerine kapıkulu ocakları açıkça karşı çıkıyor, ilmiye sınıfı da çok çekimser davranıyordu. Nitekim Osman Hanın hacca gitme arzusunu bahane eden yeniçerilerle sipahiler ayaklandılar. Öncelikle Osman Hanın hacca gitmekten vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyan, daha sonra bazı devlet adamlarının kellesinin istenmesiyle büyüdü. Neticede isyan Sultan Osman Hanın hal-i ve sultan Mustafa'nın ikinci defa tahta geçirilmesiyle son buldu.

İsyan sırasında Sultan Osman'ı ele geçiren caniler, reva gördükleri ağır ve kötü sözlerle orta camiye yasak kelimeürerek orada hapsettiler. Genç padişahın maruz kaldığı hakaretin haddi hesabı yoktu. Yaptıkları eza ve cefa onu boynu bükük ve perişan bir hâle koymuştu. İkinci Osman Han, kendisine eziyet eden ocak ağalarına karşı; ''Dün sabah padişah-ı cihan idim, şimdi uryan kaldım; merhamet edip halimden ibret alın; dünya size dahi kalmaz; hangi padişahın kulları padişahlarına bu ihaneti ettiler'' diyerek yalvardı ise de, bu sözlerin caniler üzerinde hiçbir tesiri olmadı. Orta camide Genç Osman'ın muhafazasına Haseki Sarı Mehmed Ağa tayin edildi.

Yeniçeriler, Sultan ikinci Osman'ın hayatına dokunulmayarak kafes hayatı yaşamasını istiyorlardı. Nitekim, çok hain bir kimse olan yeni sadrazam Davud Paşa onu öldürtmek için cebeci başına emir verince, yeniçeri ağaları mani oldular. Osman Han hayatına kasd eden Davud Paşaya; ''Behey zalim, ben sana neyledim? İki defa mucib-i katl cürmünü affedip öldürmedim, mansın verdim, bana gadrin nedir?'' diye bağırdı. Buna rağmen, Davud Paşa, Cumadan sonra en güvendiği adamları olan cebecibaşı ile kalender uğrusu denen zabite, sultan Osman'ı Yedikule'ye yasak kelimeürerek boğmalarını emretti. Eski Sultanın Yedikule'ye yasak kelimeürülüşünü seyretmek üzere yollara biriken halk, o tarihe kadar görülmemiş kalabalığı teşkil ediyordu. Yedikule'ye gelindiği zaman vakit akşama yaklaşıyordu. Davud Paşanın emriyle oraya kadar gelen binlerce asker dağıtıldı. Daha sonra Davud Paşa, cebecibaşına ve kalender uğrusuna dönerek; ''Yanınıza sekiz cellat alıp, Osman'ın işini bitirin. Yarına kalmasın'' dedi.

Sultan Osman, günlerden beri perişan vaziyette, aç ve uykusuz olduğu halde kendisini son nefesine kadar müdafaa etmeye karar vermişti. On celladın ilk hücumu netice vermedi. Bire on nispet olmasına rağmen, cellatlar, silahsız padişahla mücadele edemeyeceklerini anladılar. Kementten başka silah da kullanmak istemiyorlardı. Çünkü hanedandan olanın kanı akıtılamazdı. Buna rağmen dışarıdan balta alan cellatlara genç sultan, büyük bir ustalıkla karşı koydu. Fakat arkasından gelen bir cellat, baltası ile omuzuna vurarak fena şekilde yaraladı. Bu durumu fırsat bilen cebecibaşı kemendi Osman Hanın boynuna geçirdi ve yere düşürdü. Diğer caniler de üzerine yüklenerek genç padişahı şehid ettiler (20 Mayıs 1622).

Şehid sultanın cenazesi o gece Topkapı Sarayına yasak kelimeürüldü. Ertesi gün yapılacak cenaze törenine hazırlandı. Öğle namazından sonra kılınan cenaze namazını müteakip Sultanahmet Camiinde babasının türbesine defnedildi.

Genç Osman'ın şehid edilmesi tarihimizin en acıklı olaylarındandır. Genç Osman'ın öldürülmesi, Anadolu'da bazı isyanların çıkmasına sebep oldu. Millet, padişahın öldürülmesini hiçbir zaman hazmedemedi ve onun katillerini nefretle andı.

Sultan ikinci Osman Han güneş yüzlü, heybetli, yüksek himmet sahibi, bahadır bir padişahtı. Fevkalade iyi bir binici, silah ve harp aletlerini kullanmakta pek mahirdi. Şecaat ve binicilikte akranı pek az olup, şirin çehreli ve güzel tavırlıydı.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#14 C.tesi 31 Ekim - 15:08

Dördüncü Murad Han

İslam halifelerinin seksen ikincisi, Osmanlı padişahlarının on yedincisidir. 1609 da doğup, 1640 da vefat etti. Babası, birinci Ahmed hanın türbesindedir. Kardeşi ikinci Osman han da buradadır. 1623 de halife oldu. Yavuz gibi cesur idi. Annesi Mahpeyker Kösem sultanın yardımı ile, iş başına, kıymetli adamlar getirerek, ortalığı düzeltti.

Şah Abbas Bağdat’ı alıp, otuzbin Ehl-i sünneti kadın, çocuk ayırmadan kesti. Sadr-ı azam hâfız Ahmed paşa Bağdat’ı geri aldı. İran askeri telef oldu. Tütün, enfiye ve içkiyi yasak etti. Kendi harbe giderek Tebriz’i geri aldı. İkinci defa giderek Bağdat’ı tekrar aldı. Kâbe-i muazzamayı yeniden yaptırdı. Hâfız Ahmed paşa, Fatih’te Malta çarşısındaki camiinin kıble duvarı önündedir.

Dördüncü Murad Han Arapça ve Batı dillerine hakim olup her türlü memleket meselesine vakıftı. İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi. Kur'an-ı kerim okumayı ve ibadetlerini hiç ihmal etmezdi. Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saadet dairesinde Kur'an-ı kerim okurdu. Ömrünü devlete hizmet ve Allahü teâlânın emir ve yasaklarına itaatle geçiren bu Türk hakanı, Ehl-i sünnet düşmanı Acemlerin pek çok iftiralarına maruz kaldı. Bunlar kendilerinde bulunan zilletleri bu büyük padişaha da bulaştırmaya kalkıştılar. İnsanlara zulüm ettiğini ve içki içtiğini söylediler.

Birçok tarihçinin Kanuni sonrası en büyük Osmanlı padişahı olarak kabul ettikleri Dördüncü Murad Han, hep dedesi Yavuz Sultan Selim Hana benzemeye çalışırdı. Gerçekten de birçok vasıfları onunla uyuşurdu. Fakat Yavuz'un sahip olduğu kıymetli Devlet adamlarına ve tecrübeye malik değildi. Tahta geçtiğinde hazine bomboştu. Vefatında ise, on beş milyon altın olup, gümüş paranın haddi hesabı belli değildi. Avrupa baştan başa istihbarat ağı ile örülmüştü. Avrupalıların en gizli sırları, Osmanlı sarayına gününde ulaşıyor ve ona göre vaziyet alınıyordu.

Tahta çıktığında neye yaradığı belli olmayan yüz bin yeniçeri varken, vefatında itaat altına alınmış otuz beş bin yeniçeri bulunuyordu. Dördüncü murad Han, bozulmuş devlet nizamını yoluna koymak için mülazimlikleri kaldırdı. Timar sistemini yeniden düzene koydu. İsrafın önüne geçmek için kanunlar çıkarttı. Sipahilerden zorbalıkla ele geçirdikleri evkaf idaresini ve diğer hükümet hizmetlerini aldı. Sipahileri intizam ve itaat altına alarak, bunların ve bir takım bozguncuların toplandığı yerler olan kahvehaneleri kapatarak asayişi temin etti. Yeniçerilik tahsisatının şuna buna yemlik olması suistimalini kaldırarak, yeniçeriliği ıslah etti. Vefatında içte ve dışta huzurlu ve itibarlı bir devlet bıraktı.

Sultan Murad Hanın cesareti, her türlü zorluğa tahammülü, keskin zekası, hünerleri, askeri dehası, atıcılık, binicilik, silahşörlükteki başarısı, askerleri ve tebeası tarafından çok takdir ediliyordu. İki yüz okkalık gürzleri kolayca kaldırır, hızla giden iki atın birinden diğerine atlar, attığı ok, tüfek mermisinden uzağa düşerdi. Devrinin bütün silahlarını en iyi şekilde kullanırdı. En küçük suçları bile memleketin selameti için cezalandırmaktan çekinmeyen sultan Dördüncü Murad Hanın merhameti de çoktu. Savaş esnasında otağının yanına kurdurduğu seyyar hastanelerdeki yaralı ve hastaları ziyaret eder, onlarla yakından ilgilenirdi.

Memleketin her tarafındaki imarethanelerin vakıf şartlarına uygun şekilde çalışması, fakir ve yetimlerin aç ve açıkta kalmaması için gayret gösterirdi. Din ve Devlet menfaatine iş yapanı hemen mükafatlandıran Sultan Murad Han, pek çok hayırlı işin yanında, topkapı sarayında Revan ve Bağdat köşkü gibi nadide eserler, köprüler, kervansaraylar, hanlar ve benzeri hayır eserleri de inşa ettirdi. Boğazda yaptırdığı sarayda, oğlu Muhammed'in doğumundan yedi gece kandilleri astırıp şenlikler yapıldığından, buraya Kandilli denildi. Kavaklar'daki kaleleri yaptırdığı gibi, pek çok şehrin de surlarını tamir ettirdi. Bağdat'ı feth edince, imam-ı a'zam ve Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin türbelerinin tamiri yaptırdı.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlı Padişahları Empty Geri: Osmanlı Padişahları

#15 C.tesi 31 Ekim - 15:12

Dördüncü Mehmed Han

Osmanlı padişahlarının on dokuzuncusu, İslam halifelerinin seksen dördüncüsüdür. Babası Sultan İbrahim Handır. 1648 de padişah oldu.

Dördüncü Mehmed Han devrinde esaslı ıslahatlar yapılıp, İstanbul’da ve ülke içinde asayiş sağlandı.

Ordu ve donanma kuvvetlendirildi. Çanakkale Boğazı girişine kadar gelen Venedik ve diğer Hıristiyan devletlerin gemileri, 19 Temmuz 1657 de kaçırıldı. Bozcaada ve Limni düşman işgalinden kurtarıldı. Asi Erdel prensi üzerine sefere çıkılarak, 1 Eylül 1658 de Yanova Kalesi ele geçirildi. Erdel, harp tazminatı vermeyi ve on beş bin altınlık vergiyi, kırk bin altına çıkarmayı kabul etti. Kırım Hanı Mehmed Giray, Rusları 12 Temmuz 1659 da Konotop’ta mağlup ederek, elli bin esir alıp, yüz yirmi bin Rusu imha etti.

Dördüncü Mehmed Han, Köprülü Mehmed Paşanın iç ve dış işlerindeki başarılı icraatlarını takdir ederek, onun vefatından sonra oğlu Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşayı, 30 Ekim 1661 de Sadrazamlığa tayin etti. Osmanlı hududunu ihlal eden Avusturyalılar üzerine 12 Nisan 1663 de sefer açılarak, Serdar-ı ekremliğine Fazıl Ahmed Paşa getirildi. 1663 de başlayan Avusturya harpleri, 10 Ağustos 1664 Vasvar Antlaşmasıyla neticelendi.

Arazi bakımından olduğu gibi askeri ve siyasi yönden de kârlı çıkılan Avusturya Seferinden sonra, 1666 yılında Girit Seferine çıkıldı. Fazıl Ahmed Paşa, Girit Adasının Kandiye Kalesini kuşatırken, fethin gecikmesi üzerine, Sultan Dördüncü Mehmed Han, 18 Ağustos 1668 de sefere çıktı. Sultan Mehmed Han Girid’e geçmek üzere Eğriboz’a giderken, Kandiye’nin fethi haberi verilince geriye döndü.

Lehistan Kralının, Osmanlı himayesini kabul eden Ukrayna Kazaklarına saldırması üzerine, Lehistan’a sefer açıldı. 4 Haziran 1672 tarihinde Birinci Lehistan Seferine çıkan Dördüncü Mehmed Han, 27 Ağustosta Kamaniçe’nin teslim alınması neticesinde Osmanlı ordusuyla birlikte süratle Podolya’ya girdi. Lehistan Kralı anlaşma istedi. 18 Ekim 1672 Bucaş Antlaşmasına göre; Podolya Osmanlı Devletine, Ukrayna Türk himayesini kabul eden Kazak Beyine verilecekti. Lehistan, yıllık 220.000 altın vergi vermeyi kabul etti. Papa ile Almanya’nın yardım teklifi üzerine tesir altında kalan Lehistanlılar, Bucaş Antlaşmasını ihlal ettiler. 7 Ağustos 1673 de İkinci Lehistan Seferine çıkan Dördüncü Mehmed Hanın Ukrayna’ya girmesiyle Lehliler, tekrar anlaşma istediler. 27 Ekim 1676 Zorawno Antlaşmasıyla Podolya ile Ukrayna Osmanlı Devletine bırakıldı.

Sultan Dördüncü Mehmed Han, Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşanın 1676 Kasım ayı başında vefatıyla Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı sadrazamlığa getirdi. 1677 de Ukrayna’nın Rus istilasına uğramasıyla, Lehistan serdarı İbrahim Paşa ile Kırım Hanı Selim Giray, Kazakların merkezi olan Çehrin Kalesini kuşattılar. 1678 baharında Rusya Seferine çıkan Dördüncü Mehmed Han, yol üzerindeki Silistre’den sonra yerine sadrazam Mustafa Paşayı gönderdi. İki yüz bin Rus, Alman, Kazak ve diğer milletlerden meydana gelen müttefik düşman kuvvetlerinin müdafaa ettiği Çehrin Kalesi, Osmanlı ordusunun yaptığı şiddetli taarruzlara dayanamayarak, 1677 yılı Ağustos ayının 20/21. günü gecesi düştü. Şiddetli topçu ateşi sebebiyle kalede çıkan yangında düşman ordusu, yanarak veya can havliyle atladıkları nehirde boğularak yok oldu.

1680 yılında Rusların harp hazırlıkları haberi alındığında Dördüncü Mehmed Han 29 Ekim 1680 de İkinci Rus Seferine çıktı. Osmanlı seferinden çok korkan Ruslar, Sultanın Edirne’ye gelmesiyle, Kırım Hanı Murad Giray vasıtasıyla anlaşma istediler. 11 Şubat 1681 de imzalanan Osmanlı-Rus Antlaşmasına göre; iki devlet arasında Özi Nehri hudut kesildi. Avusturya Kralının Macar milliyetçilerini imha hareketine karşı, Macarlar, Osmanlılardan yardım istedi. Sultan Mehmed Han, 9 Ocak 1682 de Macar milliyetçilerinin lideri Tökeli İmre’yi Orta Macaristan Kralı tanıdı. Mehmed Han Tökeli İmre’ye mücevher bir topuz, Budin Beylerbeyliğine de Hatt-ı Hümayun göndererek yardım edilmesini ve yeni krallığın Avusturyalılardan kurtarılmasını emretti. Budin Beylerbeyi İbrahim Paşa, Tökeli İmre’nin yardım istemesiyle, 27 Temmuz 1682 de, Orta Macar Seferine çıktı. 15 Ağustos 1682 de Orta Macaristan’ın merkezi olan Kaşa Kalesi fethedilerek, Tökeli İmre, Macar milliyetçilerinden on iki bin gönüllü askeriyle krallık tahtına oturtuldu.

Yabancı devletlere karşı tavizsiz bir siyaset takip eden Vezir-i azam Kara Mustafa Paşa, Fransız gemilerinin Sakız Adasında küstahca davranmasını protesto ederek, Fransa Kralından tazminat aldı. Avusturya’nın tekrar tekrar antlaşma istemesine rağmen, devamlı tecavüzkâr bir siyaset takip etmesi üzerine, Dördüncü Mehmed Han, 12 Ekim 1682 de sefere çıktı. Avusturya Seferinde Sultanın Belgrad’da kalmasıyla, Sadrazam Kara Mustafa Paşaya Serdar-ı ekremlik vazifesi verildi. Papalığın Avusturya’ya yardım ederek Lehistan’la ittifak kurması üzerine, 27 Haziran 1683 tarihindeki Harp meclisinde Viyana’nın fethine karar verildi. 14 Temmuz 1683 de Avusturya’nın merkezi Viyana Osmanlılarca ikinci defa kuşatıldı. Serdar-ı ekrem Kara Mustafa Paşanın Viyana kuşatmasını kaldırıp, geri çekilmesiyle, 15 Aralık 1683 de sadrazamlığa Kara İbrahim Paşa tayin edildi. Dördüncü Mehmed Han, Osmanlı Devletini en geniş hudutlara kavuşturmasından sonra, 1683 geri çekilişiyle mevzii harpler kazanılmasına rağmen Macaristan elden çıktı. Dalmaçya kıyıları ve Yunanistan, Venediklilerin tecavüzüne uğradı. Avrupa devletleriyle muharebeler, 26 Ocak 1699 tarihinde imzalanan Karlofça Antlaşmasına kadar devam etti. Antlaşmadan on iki yıl önce 8 Kasım 1687 tarihinde Dördüncü Mehmed Han tahttan indirilmişti. Otuz dokuz yıl Osmanlı sultanlığı yapan Dördüncü Mehmed Han, 6 Ocak 1693 tarihinde, vefatına kadar Edirne’de oturdu. Vefat edince İstanbul’a getirildi ve Yeni Cami yanındaki annesi Turhan Valide Sultanın türbesine defnedildi.

Osmanlı Devletinde Kanuni Sultan Süleyman Handan sonra en fazla tahtta kalan padişah Dördüncü Mehmed Handır. Yaratılışı icabı mutedil, kadirşinas, vefakâr olup, verdiği söze sadık bir şahsiyete sahipti. Ava, edebiyata, tarihe merakı olup, sohbet dinlemeyi severdi. Dindardı, beş vakit namazını cemaatla kılardı. İçkiyi ve imalatını yasakladı. Dine sonradan karıştırılan bütün hususların kaldırılması için uğraştı. Kahvehaneleri kapattırıp, oyuncu ve çalgıcıları İstanbul’dan uzaklaştırdı. Sadrazamlığı Köprülü ailesine verip, idarede serbest bıraktı. Ava merakından dolayı “Avcı” lakabı verildi. Zamanında Osmanlı Devleti en geniş hudutlarına kavuşarak, dünya siyasetinde faal rol oynadı.

Dördüncü Mehmed Han devrinde, kıymetli ilim adamları ve sanatkârlar yetişti. Her sahada kıymetli eserler yazıldı. Dördüncü Mehmed devrinde inşası tamamlanıp, ibadete açılan Yeni Cami, Osmanlı mimarisinin şaheserlerindendir. Yeni Cami yanındaki Mısır Çarşısı, bu camiye vakıf olarak yapılmıştı.
SüKûT
SüKûT
Hükümdar
Hükümdar

Mesaj Sayısı : 2147
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 02/11/08
Nerden : evden
Rep Gücü : 7691
Rep Puanı : 28
Uyarı : Seviye 1

https://sukut.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön

- Similar topics

Konuyu Paylaş...
Konu Linkleri
URL:
BBCode:
HTML:
 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz